1. bir organizmayı tedirgin eden duygulanım; elem ve ıstırap anlamlarına gelen ve ruhsal olabildiği gibi bedensel de olabilen bir duygu. ruhsal acı, üzüntü terimi ile anlamlandırılıp anlatılırken, bir deri algısı olan ise bedensel acı, daha çok ağrı terimi ile dile getirilmektedir. bedensel acı, basınç ve ısı gibi dokunma ile birlikte algılanan deri duyumlarından birisidir. bu ağrıyı hissetmemizi sağlayan şey, ağrıya duyarlı deri bölgelerinde çok sayıda özelleşmiş sinir uçlarıdır. bir uyarıcı doğrudan ya da dolaylı yoldan ağrı verdiği takdirde, bu uyarı genellikle basınç ve ısı kaynaklı olduğundan ağrı, deri duyumlarından ısı ve basınç ile birlikte algılanıyor. bedensel acının evrelerinden ziyade sebeplerinden birisi, organizmanın dokusunda bir yıkkınlıktır.

    ruhsal acı ile bedensel acı arasında bir ayrım olmadığından bahseden théodule ribot, ortaya şu kanıtları koydu: (1) her iki acıda da kan dolaşımının, solunumun düzeni bozuluyor; hareket birdenbire duruyor. (2) iki acı da aynı ilaçlarla yatıştırılıyor. (3) özellikle hastalık hastalığında iki acı özdeşleşiyor.

    pavlov ise o meşhur deneyinde (bkz: pavlov'un köpeği) bu konuya daha bilimsel bir bakış açısı getiriyor. pavlov deneyinde acı veren uyaranlardan acı duyumlarının; hoşlanım yaratan uyaranlardan da hoşlanım duyumlarının alındığını belirlemiştir.
  2. acı, fiziksel bir nedenden mütvellit ise kendime sorduğum "eee acıyorsa ne olacak yani?" şeklinde bir soruyla savuşturabiliyorum. hakikaten bazen acıdan kaynaklı değil refleks olarak sızlandığımızı, göz yaşı döktüğümüzü düşünüyorum bu konuda. çünkü öyle ah tüh edecek bir durum yok. vücudunuzun bir bölgesinde bir şeyler ters gidiyor ki kırmızı alarmlar çalıyor. bunun vücuttaki karşılığı ise duyduğumuz acıdır. bu durumda gözle görülen şeylerde tepinmenin kıvranmanın bir manası yok gibi, zira zaten farkına varabiliyoruz sorunun ne olduğunun.

    ancak ne olursa olsun çoğu zaman bunu akıl edemiyorum ve şok etkisi yaşatan acılarda istemsiz olarak aciz konuma düşürüyorum kendimi. alışmışlık gibi tamamen, yukarıda belirttiğim soruyu kendime sormadan bu halden çıkamıyorum. "acıyorsa acıyor işte ne yapayım şimdi" demedikçe tuhaf tuhaf hallere bürünüyorum.

    acıya olan bu bakış açımın hayatımda değiştirdiği en büyük şey iğne korkusudur. öncesinde iğne olacağımı öğrenir öğrenmez; baş dönmesi, mide bulantısı yaşayan ve soğuk terler döken biriydim. şuan ise solak olmam hasebiyle "iğneyi sağ kolumdan yapsanız?" şeklinde bir ricada bulunuyorum. iğneyi yapan görevli iğneyi yaparken de iğnenin vücuda girişini ve çıkışını izliyorum. ilginç oluyor. iğne sonuçta ne olabilir. bu işi yapanda ilk size yapmıyor zaten, işinde deneyimli.
  3. çekmeden bitmez, acı biter bu kez acı çekmiş olmak bitmez, ne diyor she past away: acını hisset, benimle dans et.
  4. yukarıdaki entryden hareketle;
    çaresizliğin ilk durağıdır.
  5. bunca insan acı çekerken, neden bunca insan acı çekiyor?
  6. insanlar, psikolojik tatminsizlikten, duygusal eksiklikten ve var olduğuna inanıp da gerçekleşmeyen ihtiyaçlarından üzüntü hisseder! ama bu hissedilendir, gerçek bir his değildir.
    gerçek üzüntü, acı ile gelir. acı ise, doğrudan zarar veren bir şeyin sizdeki tanımıdır. bu sebeple, kişiye göre değişir. sizdeki önemi ile ilgilidir. uzak doğu felsefeleri bu tanımlamalara (popüler anlamda) çok enteresan ve bir o kadar da ulaşılmaz çözümler getirmeye yatkınlar.
    ulaşılmaz gibi görülmesinin nedeni, acılara dayanma gücünün, sağlam bir irade ile gerçekleşeceği yönündedir. sağlam bir iradeye sahip olmak bu kadar zor mudur?
    bunu anlamak için, acının ne olduğunu ve onu yenmek için zamandan bağımsız olarak ne kadar zarar verdiğini düşünmek gerek.
    acı, sizin ondan ne kadar haberiniz olduğuyla ilgilidir. acının var olması, sizin bilincinizde yer etmiş olması ile ilgilidir. yani varlığı veya yokluğu sizin şuurunuzun niteliğiyle ilgilidir de denilebilir.
    şuur ise, bir şeyin varlığını veya yokluğunu ispatlayan şey değildir. şuur farkındalıktır, bilinçtir. sizin, acı veya üzüntü hissetmediğiniz şeyin olmadığını gösteren bir sistem değildir.
    şuur, eğitilebilir… genişletilebilir.
    beyin gücü değildir, zeka değildir.
    şuur, empati ve hoşgörü ile yükseltilebilir. bu parametreler şuuru en üst seviyeye çıkarır.

    insan bir bina ise, irade; temel, kolon ve sütunları…şuur ise, binanın statiğidir. statik hesabı ne kadar gelişmiş olursa, bina daha az kolon ve sütun ile daha güçlü hale getirilebilir.
    statik hesap için ise, eğitim almalısınız!
    acının ve şuurun ilişkisine uyarlarsak; “acı çekmeyen, adam olmaz” sözü genel anlamda doğrudur. ama herkes yaşamadan da empati ile adam olabilir. (adam olmak; doğru sonuca ulaşmış anlamında) acı çekmeden o acının verdiği rahatsızlığı hissedebilir… ve bir şeyler yapması gerektiğine dair farkındalık kazanabilir.
    o yüzden, bir daha düşünün ve bu kez de; açları doyurun, üşüyenleri ısıtın, mutsuzları mutlu edin, umudu olanının umudunu kırmayın ve yalan söylemeyin!
  7. ölçüsü scoville tüm acılarınızı derecelendirebilirsiniz artık hadi iyisiniz