1. temmuz ile eylül ayları arası gidilmemesi gereken şehirlerimizden birisidir efenim. (bkz: esti mi ne?)
  2. şehrin yaşlıları bir zamanlar sıcaktan kuşların bayıldığını anlatıyor. hayretle gözleriniz açıldı değil mi?
    ama hakikaten adana'nın sıcağı öyle anlatılır gibi değildir. diğer şehirlerde sıcağın adı vardır. adana'da gölgenin bile sizi serinletmediği bir sıcaklık vardır.
    yazın yaylaya gidemeyenlerin hali haraptır.
    ama güzel şehirdir. ciğercileri, kebapçıları efsanedir. yemek ucuzdur ve saat sınırı yoktur. gece onbir on ikide kebapçıları gidip oturacak yer bulamayıp ayakta bekleyebilirsiniz.
    yemekten önce getirdikleri mezelerle tıka basa doyabileceğiniz harika bir tatlar diyarıdır.
    yedi türkiye'yi besleyecek bir çukurova'dır ki, betonlaşma yüzünden en verimli toprakları harap olmaktadır.
    on yıl sonra ne yiyeceğiz, diye düşünmeden verimli toprakları yağmalanan, plaza adıyla yüksek binaların başlarını birbiri ile yarıştırdığı değişik bir şehirdir.
    sebze ,meyve ,turunçgil cenneti bu şehrin, varoş tabir edilen fakir mahallelerinde üç aydan fazla iki öğün üst üste yiyememiş çocuklar yaşar.
    bir çok yazarı sanatçıyı yetiştirmiş bu yönü ile de verimli adana'da:
    tanzimat şairi ziya paşa'nın mezarı
    saat kulesi, yağ camii, ulu cami, sabancı ya da diğer adı ile merkez camii , taş köprü, sinema müzesi görülmesi gereken yerlerdir.
    karataş'ta denize girebilir, şehir dışında yılanlı kale ya da alman köprüsü'nü gezebilirsiniz.
    sevdiklerinize şırdan götüremezseniz; sakatat tarzı yiyecekleri seviyorsanız; siz tadabilirsiniz.
    adana'da şırdan adım başı satılan yemeyenlerin yiyenlerden çok reklamını yaptıkları bir yiyecektir.
    cezeryesi de ünlü olan adana'da yağ cami civarında tatlıcılardan çok ucuza taş kadayıf alabilir yürüyerek gezerek yiyebilirsiniz.
    kebap ve ciğer yemeden asla dönmeyin diyeceğim, adana' da muzlu sütü efsane bir de büfe vardır. ( ki yazın sıcakta öyle güzel, soğuk mutlu süt içmediyseniz kaybınız büyük demektir)
  3. hayatımın 6 senesini geçirdiğim ilginç şehir.

    yazın nüfus yarı yarıya azalır. sokaklar sessizleşir. bunun sebebi nefes aldırmayan meşhur sıcaklardır. insanlar yayla olarak adlandırdığı tarsus vb serin yerlerdeki evlerine göç ederler. o sıcaklarda çiğ yumurtanın piştiğine tanıklık etti bu gözler. sıcak hakkında söylenenlerin hiçbiri yalan değil. buna bağlı olarak da her yerde kertenkele olur. adana'da yaşamak demek balkonda kertenkelelerle uyumaya alışmak demek.

    "bici" ya da "bici bici" denilen buz, gül şerbeti ve nişastalı tatsız ve oynak bir şeyden yapılan tatlıları meşhurdur. bunu sokakta seyyar arabalardan da yiyebilirsiniz, kafelerden de. her yere dağılmış durumdalar. ben orda yaşarken "bici bar" diye bir mekan vardı misal. canlı müzik eşliğinde bici yiyordunuz.

    tatlı demişken yine sokaklarda büfe tarzı tatlıcılar vardır. siz ordan midye dolma yer gibi ayaküstü istediğiniz kadar yer, tane hesabı para ödersiniz.

    kebap-şalgam her yerdedir. şalgamın meyvesini keşfeder, belki içeceğinden çok daha fazla seversiniz. kebap gerçekten çok ucuz. kamyon-tabure tarzı yere de gitseniz bir kebap restoranına da gitseniz kebap ucuz işte. esas siparişiniz gelene kadar nefis mezelerle doldurulur masanız. siz zaten onlarla bile doyabilirsiniz.

    her durumda "abo" diyecek bir fırsat yakalar adana insanı. bir yerden sonra sizin demediğinizi fark edip bir süre kafasını bununla yorabilir, sizi topluma kazandırmak amacıyla çeşitli uğraşlar gösterebilirler. bu zararlı bir hareket değildir. hatta tatlıdır bile. ama bir "allahın adamıyık adanalıyık" damarları vardır ki, eyvah eyvah. gururu falan olduğu yerde bırakıp kaçmak gerek son sürat.

    şehrin tam ortasından seyhan nehri geçer. nehrin bir yakası seyhan diğer yakası ise yüreğir ilçesidir. arabasını oraya çekip manzara izleyeni, piknik yapanı, yürüyüş yapanı, yüzmeye çalışanı herkes burada olur. meşhur taşköprü de buradadır. nehrin ortasında sevgi adası isminde ufak bir kara parçası yer alır. "ada"nın ismi akşamları mavi neon ışıklarla aydınlatılır ve her zaman en az bir harfi eksik görünür.

    bunun dışında turunçgile gerçek anlamda doyarsınız. portakal, mandalina, greyfurt hemen hemen bahçeli evi olan herkesin bahçesinde bulunur. şahane portakal ve greyfurt reçelleri yersiniz.

    bir de muhtemelen adana'yla alakası olmayan, civar kültür etkileşimlerinden kaynaklanabilen içli köfte, patlıcan dolması gibi şahane yemeklerle tanıştırmıştır bu şehir beni.

    adana benim için çocukluğumun geçtiği, asla bir adanalı gibi olamadığım, aslında içten içe çoğu kişi tarafından kabul edilemediğim, buna rağmen ayrılırken çok üzüldüğüm bir şehir oldu. en son 2004 yılında oradaydım. bir daha da haberini alamadım. sanki hiç orda yaşamamışım gibi. çok garip.
  4. toplu ulasim konusunda yasadigim/gordugum diger sehirlerde hic rastlamadigim bazi farkli ozellikleri olan sehirdir.

    - dolmus hatlari "marka"lidir:
    topel, itimat, özen, `barkal`, cemalpasa vs

    - bu markali hatlar da tek bir marka arac kullanir:
    misal özen=`bmc`, topel=`peugeot j9`. araclarin modelleri yenilense dahi markalar degismez.

    - midibuslerde de bu tek marka arac egilimi vardir:
    balcali= once `isuzu`, sonra `guleryuz`, mahfesigmaz = `iveco`

    - midibus hatlari kendilerine has renk ve desenlere sahiptir:
    balcali = turuncu ustune beyaz kusak
    beyazevler = mavi ustune beyaz
    kiremitevler = mavi ustune kirmizi

    - yokusu olmayan bir sehir olmasindan dolayi herhalde, adana tam bir pejo j9 cennetidir, istanbul ve ankara'nin demirbasi magirus'lar burda hic gorunmez.

    - bir hattin uzunca bir kismini (misal carsidan duygu kafeye kadar) oldukca fazla sayida farkli hat paylasir. bu da baraj yolu gibi bazi yerlerde oturanlar icin cok fazla secenek, ve abartmak sayilmaz sanirim, 30 saniyede bir arac demektir.

    - adana'da muavinler ucretleri otobus icinde dolasarak toplar.
    diger buyuk sehirlerdeki gibi ucret odeme yuzunden inme-binme eylemi uzamaz. ayrica bu muavinlerin kendilerine has bir tekerlemesi bulunur ve bunlari her durakta inip tekrarlar. ikna edilen yolcularin hepsi alindiktan sonra henuz asagida iken sofore "deaaamet" diye bir ciglik yollayip kosarak arka kapidan iceri atlar, "ikiyi kapa" komutuyla birlikte tislayarak kapanan kapiya sirtlarini dayayip, "evet, ucretini veremeyenler" diyerek bozuklari toplamaya baslarlar.

    - ayrica otobuste "ogrenci, sivil, emekli, ogretmen, vs" gibi baska hicbir yerde rastlamayacaginiz cesitlilikte siniflamalar bulunur. herkes bi sekilde "sivil" olmamanin yolunu bulur. ben ankara'da bi keresinde "1 sivil 1 ogrenci" dedim de muavin 2 dakka kendine gelemedi.

    - durak numaralarinin cok benimsenmesi ve adres referansi haline gelmesinden oturu araya yeni duraklar yapildiginda, bunlara bucuklu numaralar verilir.
    (5.5 durak, 6.5 durak gibi).

    bazen gecmis zaman kullandim, cunku su an durum nedir pek bilemiyorum.

    2011-05-09
  5. kebabıyla bicisiyle kavgalarıyla ünlü yaşadığım şehir. dışarıdan kötü bir imajı varmış gibi göründüğüne bakmayın aslında türkiye de adana kadar yaşanabilir başka şehir yok.

    sanayi sitesindeki seyyar börekçi levent abide börek yenir, kazım büfede muzlu süt içilir, mendereste bici yenir sahlep içilir. kaburgacı yaşar ustada, yeşil kapıda, kebapçı mesutta ve daha nicesinde kebap yenir. fırat cafe ve virgo dönerde türkiyenin en başarılı tavuk dönerleri yenir. kısacası adana yiyenin sevildiği yemeyenin yerildiği memleketimin baş tacıdır.
  6. yukarıdaki entryde bahsedilen büfe, kazım büfedir. gazipaşa bulvarında bulunuyor. kesinlikle muzlu sütü denemelisiniz.
  7. bugün iyi yağmur yağdı şehrime. sıcakların başlaması, artması ve geçen haftalarda suriye'den geldiği söylenen sarı tozlar; hapishane hayatı yaşatmaya başlamıştı artık. daha demin çıktım dışarı, dolaştım biraz. şimdi turgut özal bulvarı'nda bir bankta oturarak gelen geçeni seyrediyorum. hava öyle güzel esiyor ki, "yanıma ceketimi almakla iyi yapmışım" dedim uzun zaman sonra. "yanına ceket almak", "adana'da dışarı çıkıyorken..." bunlar ne kadar uzak kavramlardı. insanları ilk defa bu kadar mutlu görüyorum yine uzun zaman sonra. normalde otururken, önümden yüzü asık geçen çok insan görürdüm. bir yağmur yetti be tüm sinirlerin boşalmasına. işte doğanın gücü.
  8. tam olarak 27 yıldır burada yaşıyorum, bana anlat deseler böyle objektif ve güzel bir şekilde anlatamam. gerçi eksik yanları da var mesela şırdanı unutmuş yazan kişi görünüşü sizi aldatmasın tadı güzeldir.

    evde bir ara yalnızdım yanılmıyorsam aylardan ağustos idi. bizimkiler yaylada tüp bitmiş çok açım, üstümde nakit yok öğle saati olduğu için dışarı çıkıp bankaya gidip para çekmek mecnun olmakla eş değer derecede, yumurta vardı evde bende tavayı aldım içerisine azıcık yağ koydum ve dama çıktım.

    damda bir odalık yer olduğu için ben odanın kapısının önünde tava da bir metre kadar önümde duruyor, zaman geçtikçe tava ısınmaya ve sesler gelmeye başladı. iyice ısındığına kanaat getirdikten sonra yumurtaları kırıp tavanın içerisine attım. ''sucuk da olsa ne güzel olurdu'' dedim içimden. neyse efenim yumurtaları kayısı kıvamında pişirdikten sonra aşağı mutfağa indim ve dolaptan domatesleri çıkarıp dilimledim, içecek olarak da soğuk bir meyve suyu hazırlayıp afiyetle yedim.

    akşama doğru, sıcak azalıp tekrardan karnım acıkmadan bankaya gidip paramı çekmiştim. bu da böyle adana sıcağı ile ilgili anımdır efenim.