1. bu gece başımdan geçen olayda iliklerime kadar hissettiğim...

    özel bir öğrenci yurdunda kalıyorum, erzurum'da. akşam 8.30'a doğru bir arkadaşla buluştuk, önce bir şeyler yedik ardından da kahve içecektik ancak ani bir karar değişikliği ile gidip 2 bira içelim dedik. gittik güzel bir pub'a, birer bira içip biraz canlı müzik dinleyip olaysız dağıldık. saat 11'e doğru yurda geldim, fakat o da ne diğer oda arkadaşlarım kapıyı kilitlemiş ve onlar da dışarı çıkmışlar. aradım, anahtar aşağıda güvenlikte dediler, eyvallah dedim ve aşağıya inip anahtarı almak için gece yurtta görevli olan kişiden durumu izah edip anahtarı rica ettim. bana dedi ki, "sen alkol mü içiyorsun?" yalan söyleme gereği duymadan "evet" cevabı verdim çünkü ortada suç teşkil eden bir durum söz konusu değil nitekim. dedi ki "seni alkollü bir şekilde yurda alamam, nerden bileyim yukarı çıkıp kavga çıkarmayacağını, ya gelir benle aynı odada kalırsın ya da çıkar gidersin, bu gece odana çıkamazsın." tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır düsturunu benimseyerek durumu anlatmaya başladım, dedim ki "abicim birincisi zaten bir bira içtim ve yurt ile imzaladığımız sözleşmede yurtta alkollü içecek tüketemezsin diye bir madde var, doğrudur ama senin beni yurda alkollü bir şekilde almamanı gerektirecek bir hukuki yaptırımın yok, kaldı ki sadece bir bira içmişim ve bir bira ile de sarhoş olacak değilim, gördüğün üzere sarhoş da değilim. gel şu olayı tatlıya bağlayalım anahtarımı ver de sessizce çıkıp yatıp uyuyayım." tahmin edeceğiniz üzere cevabı olumsuz oldu ve hiçbir hukuki dayanağı olmamasına karşın beni yurda almamakta diretti. dedi "ya gidersin ya da gelir benle yatarsın." durumu defaatle izah etmeme rağmen bana "yukarıda ne yapacağını bilemem senin..." diye ithamlarda bulundu, kavga çıkarıp huzursuzluk yaratacağımı ima etti, ki öyle biri olmadığımı yine tekrar tekrar izah edip "kavga çıkaracaksam yukarıda da çıkarırım, burda da çıkarırım, polis karakolunda da çıkarırım, senin yapmak istediğin şey 'olmayan' sözde bir kuralı uygulamaya çalışarak bana, kendi dünya görüşüne uymayan bir davranış içerisinde olduğum için kendince ceza vermek, ki bu yaptığın da doğru değil, saat 23.30'dan sonra yurda giriş yoktur diye de kural var ve bu sözleşmede altına imza attığımız bir kural, sen o saatten sonra girecek olanları alıyorsan da beni almıyorsan burda ben kasıt ararım." sonuç olarak laf anlatamadım, yurda alınmadım ilk olarak. çıktım dışarı, kapının önünde kar altında beklerken arkadaşlarla görüştüm ve 00.20 civarı geldiler bizimkiler. onlarla birlikte yurda girdim ve yukarı çıktım o sırada "bizimki" görmeden, sonra o durumu fark etmiş ve "o aşağı insin" diye haber salmış.

    derdi sarhoş olup olmamam değildi, "nefesin kokuyor seni bu şekilde alamam" demişti, nefesimden bira kokusunu da attıktan sonra diş fırçalayıp indim, yanımda oda arkadaşlarım da geldi. adam bana az sonra söyleyeceğim cümleleri kurdu ve karşısında tavrımı önceki naif ve kavga çıkarma meyli olmayan halimi azcık sertleştirerek durdum ama sesimi asla yükseltmedim ve hakaret boyutuna varacak tek kelime dahi kullanmadım.

    aynen aktarıyorum:

    "lan oğlum sen niye gizlice yukarı çıkıyorsun ben seni almayacağım demedim mi?" yüksek ses tonuyla. "abicim, bak kuralı uyguluyorsan bu arkadaşlar da geç saatte geldi, onları alıyorsan beni de alman gerek, kaldı ki sıkıntı çıkaracak biri değilim, yanımda yatan arkadaş benim 3 yıllık arkadaşım ve onla zaten sıkıntı çıkarmaya müsait bir ortamda da değiliz, sessizce uyuyacağım."lan oğlum ben sana ne dedim, alkollü giremezsin demedim mi, çık dışarı!" "çıkmıyorum! bizim altına imza attığımız sözleşmede senin bahsettiğin gibi bir durum söz konusu değil." sesi gitgide yükseldi ve yurdun zemin ve birinci katlarını aşağıya döktü arkadaş. alkolün haram olduğundan dem vurdu, allah'ın emirlerinden bahsetti, kötü yolda olduğumu söyledi, hakaret etti, "seni böyle almam bu yurda" dedi. "polis çağıralım o zaman" dedim, "promil cihazına üfleyim, eğer alkollü çıkarsam girmeyeceğim yurda" bunun da mümkün olmayacağını söyledi, arkadaşla birlikte duruma karşı direndik, ki arkadaşım da ömrü hayatında alkol içmiş biri değil, ancak içmek veya içmemenin tercih meselesi olduğu bilincinde birisi. argümanlarımız gayet sağlamdı ve onun tek söylediği şey "seni yukarı çıkarmayacağım" idi... dedim ki "benim içtiğimi anam babam da biliyor ben babamla da oturup içiyorum zaten" ki öyledir de, yalan söylemiyorum adama. "ara lan babanı" dedi, saat gece 1 bu arada. babam yeni ameliyat olduğu için ve saatin hayli geç olduğunu da gerekçe göstererek "bu saatte babamı arayamam" dedim, bu sırada bağrışmalar arttı onun tarafından ve yurdun tüm öğrencileri aşağıya doluştu bi' bok var sanıp. durumu rezil bir hale sürüklemesinden korkarak dedim ki "bak güzel abicim, durumu manipüle etmeye gerek yok, bağırmaya ve şu saatte insanların huzurlarını kaçırmaya da, sessizce sakince konuşup anlaşabiliriz, lütfen." daha ağır konuşmaya başladı ve beni yurttan atmakla tehdit etti, işte o an damarıma bastı ve daha kendi hakkımı savunamayacaksam ne bok yemeye hukuk okuyorum ben amk diyerek içimden "neye dayanarak atıyorsun beni, hukuki hiçbir dayanağın yok ve üstelik kolluk kuvvveti de değilsin, kolluk yetkilerini haiz bir görevli de değilsin, nasıl tutup beni atacaksın merak ediyorum" dedim. o an sesini yükseltmesi son raddeye vardı ve sağ eliyle beni iterek "siktir git lan burdan" dedi, dedim "yaptığın ayıp oluyor, küfürlü konuşmak yakışmıyor, koca koca insanlarız!" baktım sırtını döndü gidiyor ve olayı kabullenmiş görünüyor, bir şey demeden yukarı çıkmaya yöneldim ki arkadaşla, arkamdan o kadar insanın önünde "şerefsiz" diye bağırdı. sinirlerim bir kez daha hopladı. döndüm ve "yaptığın olmuyor! bu yaptığın suçtur ve cezai yaptırımı vardır, şurda insanca konuşup anlaşmaya çalışırken senin yaptığın bağırıp çağırarak haklı pozisyonuna geçmeye çalışmak ve bu kadar insanı gece uykusundan edip 'bakın gece gece sarhoş geldi, kavga çıkardı huzuru bozdu' demeye çalışmaktan başka bir şey değil, burdaki bu kadar insan gerizekalı değil, sabahtan beri alttan alıp ılımlı bir şekilde anlaşmaya çalışırken üstelik hiçbir faul davranışta bulunmazken senin yaptığın olmuyor." dedim ve bir şey demedi, araya birden fazla diğer odalardan yurttaşlar girdi ve durumu bir kez de onlara izah ederek yapılanın beni suçlu göstermeye çalışmak olduğunu anlattım, hak verdiler veya hak veriyormuş gibi göründüler, olay kapandı ve odama çıktım, şu an hala sinirden uyuyamıyorum ve bütün huzurum kaçtı.

    hakkım olanı almak için kendi hakkımı savunmak için bir dayak yemediğim kaldı, hakaret ve küfürlere maruz kaldım ve toplum içinde suçlu gösterilmeye çalışıldım. belki o an için hakkım olanı korudum ve odama çıkabildim ama, hakkım olanı almak için bu denli çırpınmak zorunda olmak beni çokça düşündürdü...

    peki bu olay neden bu raddeye gelmişti? saatin geçmesinden sonra gelenleri alması ile eğer öyle bir kural (alkollü yurda girmeme) varsa, ki yok, beni almamaya çalışmasının sebebi tamamen kendi dünya görüşünde bu davranışın yerinin olmaması ve bu sebeple de tahammül edememiş olması idi. ben kendi açımdan başka bir gerekçe göremiyorum, gören duyan varsa da eğer uyarırlarsa hatamı bildirirlerse memnun olurum ki, bir daha aynı hatayı tekrarlamam.

    faşizm işte tam da bu benim düşünce anlayışıma göre: kendin gibi olmayana tahammül edememe, onu sindirmeye ve yok etmeye çalışma. başka hiçbir şey değil.

    gece gece kafa siktiğimin farkındayım, kusura bakmayın. sadece, erzurum'da yaşadığım daha ilk faşistçe bir olayda kendimi yıpranmış hissettim ve paylaşma gereği duydum. asıl üzüntüm ise türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun aynı faşizan tepkiyi göstermeyeceğinden emin olamamak ve toplumsal infialden, bir arada yaşama felsefemizin çökmüş olmasından korkmam.

    iyi geceler. sürç-ü lisan ettiysek affola...
  2. kardeşim, insan iyi niyetle doğru yola göstermek istese başımla beraber ama adamın öyle bir niyeti yok, kendinden olmayanı kabul etmemek sanki hayata karşı kesin bir duruşu varmış gibi görünmek yetmiyor bu hayatta.
  3. limitsiz ve frensiz bir özgürlük hayal eden birisi, faşizmin tohumlarını kendisinde taşır, avazı çıktığı kadar antifaşizmini haykırsa bile.
    (bkz: maurice schumann)
  4. bir siyaset ürünü gibi gösterilmesi ilginçtir. halbuki masayla sandalye arasında bile bir iktidar ilişkisi vardır. ikisi de istedikleri şeyleri yapamadıkları için değil istemediklerini yapmama lüksleri olmadığı için durupdururlar aslında.
    abi
  5. çıktığı yıllarda kelime anlamı italyan milliyetçiliği olan sonrasında sağ, ırkçı ve totaliter yönetimleri belirtmek için kullanılan kelime. okurun milliyetçilik ile kafatası ırkçılığını karıştırmaması tavsiye olunur.
  6. siyasal bakımdan lokalde çökmekte olan kapitalizmin kurtuluş çabasıyla savrulması olarak tanımlanabilirse de bu başlıkta insani boyutunu inceleyeceğim.

    okuduğum ve gözlemlediğim kadarıyla en önemli propaganda aracı bedendir. evet bildiğiniz beden. insan bedeni, hayvan bedeni, ormanlar gibi çoğaltılabilir, elle tutulur, gözle görülür, bozulabilir ve parçalanabilir her canlı.

    ilk ünlü faşizm mağduru prometheus'tur. tanrıların ateşini çalıp insanlara verdiği için kaukos dağı'nda bağlandığı kayada her gün bir kartal tarafından karaciğeri yenir, her gün karaciğeri yenilenir ve işkence tekrar başlar.

    nazi toplama kamplarında tutuklulara kendilerinin 'himmlische telefonnummer', 'tanrının telefon numarası' dedikleri dövmeler yapılır, tutuklular çıplak bırakılır, hayvanlar gibi damgalanır, gaz odalarında boğulur, yağlarından sabun, kemiklerinden düğme yapılırmış.

    12 eylül sürecinde yargılananların dava dosyalarından bazılarında tırnak, deri parçaları, dişler bulunur. tutanaklarla dosyalara giren bu beden parçalarından bazıları tutsakların işkencelerde koparılan parçalarını saklamaları sonucu günümüze kadar ulaşabilmiştir.

    bazen guernica'da, bazen ankara'da patlayan bombalarla parçalanan bedenler, napolyon veya sezar'ın izinden gidenlerin yok ettiklerinden daha mı değersizdir? faşizm kedi köpek tekmeleyenin kontrollü ve sistematik insan kestiği düzendir, propaganda aracı budur. siyah kartvizit bırakılan olay yerinin soruşturulmamasıdır. tüm faşistler siyasette aynı değillerdir, insan hakları ihlallerinde, gelişmiş, olgunlaşmış insana saygısızlıkta aynıdırlar.

    yine her faşist ırkçı değildir, ama her ırkçı faşisttir. faşizmin siyasal motivasyonu sermayenin silahlı müdahalesi olsa da toplumsal motivasyonu kitlelerin değerleri, ahlakı, yaşam tarzıdır. her dönemde dünya üzerinde varolan kitlelerin ekserisi muhafazakardır. faşizm muhafaza etme isteğinden beslenir. dolayısıyla gericidir. milliyetçilik, ırkçılık, dincilik, mezhepçilik, minimal etnisitecilik, zenofobi, homofobi ve hatta bürokrasi gibi sündürdükçe uzatılabilecek çeşitli yerleşik kurumlar ihtiyaca binaen ve aslında kaçınılmaz olarak bir sonraki çağda yıkılmak üzerine muhafaza etmek amacıyla kurulmuşlardır. kendi başlarına faşizmi yaratacak güç ve destekleri, hatta belki istekleri yoksa da uygun şartlar oluştuğunda canlı bomba ile işkencecinin, şeyh ile homofobiğin, ırkçı ile tacizcinin, klasik bürokrat ile katilin makroskobik durduğu yer aynıdır. faşizmin asker deposu, yeri geldiğinde oy deposu, eşitsizliği azamileştirmede biyolojik gönüllülerdir. suçlu affı gizli açık faşizme yönelen ülkelerde neden rutinleşmiştir? yönetenler neden her darbede, her hükümet değişikliğinde, her seçim öncesinde gelişmemiş ülkelerde suçlu affına sarılırlar? suçlular eski yönetimlerin kötü yönetiminden kaynaklanan sorunlarını çözememiş kader mahkumlarıdır çünkü. yeni faşistler eskilerden daha iyi yöneteceklerdir.

    evet, faşizm ağzınızı bile sizde bırakmaz. o yüzden konuşma zorunluluğudur. komüniteryendir, toplumsaldır. toplumun bu nedenle konuşması, insanların birbirlerini ikna etmesi gerekir. kutuplaşma, linç kültürü, nefret, kişiye göre işleyen hukuk düzeni, torpil ve itaat faşizmin açtığı ağızlara yerleştirilir. bir yalan binlerce kez tekrarlanır. sonuçta o toplumun en seçkin neferinin kendiniz olduğuna inandırılırsınız. türkler için mete han'ın kendisi gelse türk olduğuna inanmazsınız. ve her zaman birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyacınız vardır. çoğunluk faşist olduğunu bilmeden de faşisttir.

    faşizm, fakir halkın kendisini fakir yapanlara kalkan edilmesi yönüyle ironiktir. fakir bıraktığı insanları maaş ve dolayısıyla hayatta kalma, toplumda yer edinme vaadiyle silahlandırır, asker yapar, öldüklerinde ise sağ kalanlara bedenin propagandasını yapar, sinekten yağ çıkarır, bedenin hiçbir noktasını ziyan etmez. birçok ülkede uygulanan zorunlu askerliği de uygulayabilir, mantığı anladınız.

    ve faşizm basic olarak her hayvana yüklenmiştir. insan hayvanı faşizmi güçlendirmek yahut yok etmek yetisine zihinsel evrimiyle ulaşmıştır. kolay olanı faşizmi güçlendirmek, muhafazakar olmak, senden olmayanı düşman ilan etmektir. tavsiyem; diğer yolu, kendini aşabilmeyi, avlamayıp yetiştirebilmeyi, toplamayıp ekmeyi tercih etmeniz, zor olanı seçmenizdir.