1. "...ölünecek hava değildi, çok güzeldi hava. orada beni seven dürüst bir insan yatıyordu. mezar toprakla doldukça hayattaki son desteğim olan insanı da yitirdiğimi anladım. "ne olurdu tanrım,"dedim. "ne olurdu dedem elli sene daha yaşasaydı. şu kaç milyon yıllık dünyada, elli sene daha yaşasa eline mi yapışırdı benim güzel dedem? elli sene çok mu? yirmi beş sene o zaman. o da mı çok? ne cimri bir tanrı'ymışsın. azıcık adaletin kaldıysa, dünyaya o büyük merhametin yeniden hakim olmasını istiyorsan dedemi on beş sene daha yaşatırsın. hadi on olsun! beş olsun! o da mı çok? duyamıyorum seni tanrım. ha! ne dedin? duyamıyorum. bir sene de mi olmaz? bir ay da mı olmaz? bir hafta? bir gün? bir akşam? bir kadeh rakı daha içsin bari! bir hoşça kalın desin, gözüm arkada kalmayacak desin. ona da mı hayır!" hala özlüyorum dedemi, yağmurlara bakıp özlüyorum. kimsenin kullanmadığı telefon kulübelerine, unutulmuş yan yollara, kurmalı kol saatlerine, tüplü televizyonlara, dandik antenlere, o antenlerin yükselticilerine, vhs kasetlere, işporta gözlüklere, ilk cep telefonlarına, geçmişten kalan ne varsa, en saçma sapan şeyler bile olsa onlara bakıp özlüyorum dedemi. dedemi özlediğimde de sadece onu değil, hatta ondan da çok o andaki ruh halimi özlüyorum. dedemle birlikteykenki kendimi özlüyorum."

    emrah serbes, deliduman ( syf.221)