1. insanın kendi kendine tayin ettiği, yarattığı duygudur mutsuzluk. çok parası olan da hiç parası olmayan da, evi olan da kirada yaşayan da, bürokrat olan da çöpçü olan da kendi yaratır mutsuzluğunu. kendi istediği kadar mutsuzdur bir yerde. yaşanılan andan memnun olmama, kulp bulma ve o mutsuzluk duygusunu sürekli düşünme üzerine tezahür eden o kalıba sokan ve kabullendirendir.

    modern insan mutsuzdur, depresiftir. ama eski insanlar öyle mi? tarlasına sabahın 6'sında gider, akşamın 9'unda döner, kazandığı para kararı kararına kendisine ancak yeter, ama ben o insanların hayattan memnuniyetsizliğini, usanmışlığını, soğumuşluğunu hiç duymadım. aşk acısı çekmenin bile mutlu bir yanı vardır mesela. çünkü içerisinde sevgi vardır ve sevmek eylemi, sevgiliyi düşünme tanımı onu mutlu eder. saçının teli, kokusu bile, ulaşamasa da mutluluktur. bunlar bu çağ insanı için bayağılıktan başka bir şey değildir çünkü akış öylesine hızlı ve aceleci ki insanlar her şeyin olması için beklemek yerine sabırsızlanıyor ve olmadığını görünce hüsran yaşıyor. yaşamdan zevk almanın bir hareketlilik gerektirdiği düşünülüyor oysa küçücük bir an bile mesela yağmuru hissedebilmek bile ve bir insanı mutlu etmek bile öylesine mutluluk sebebidir ki.

    tayin ettiğimiz mutsuzluk biz pençesine takıldığımız süre içerisinde asla gitmez ve ne zaman farklı bir bakış açısına geçersek o vakit işler değişir diye düşünüyorum. asıl mesele mutluluğa ulaşmak değil, mutluluğa ulaşmanın yolunu kademe kademe takip edip onu ilerletebilmektir. ağaca dokun, sevgiyi hisset, iyiyi düşün. içimdeki pollyanna henüz tinere başlamadan ona süt içmeyi öğreteceğim ki mutluluk uzun olsun.
  2. ağlak 20'li yaş ergenlerinin sığındığı liman. ^:burada vurgulanan, yaş değil ergenliktir.^

    ''hayat çok sıkıcı off pff, mutsuzum, mutlu olamıyorum, yalnızım, sevgilim yok, monoton yaşıyorum :( off yine okul, ne istesem olmuyor ühühüh...''

    sonra instada barış işaretiyle poz vermeler, dil çıkartmalar, her ne kadar kaybolmaya başlasa da dudağıbüzükgiller, bugün de böyle'ciler, tabi yaa'cılar, gardaşım gelmiş'ciler, kızların birbirini övmesi de övmesi ^:ve her defasında sıkılmadan usanmadan yapmaları bunu .p^, sonra efendime söyliyim.. mutluluk <3'çular, aşk <3'cılar, kardeşim'ciler vs..

    yani diyeceğim o ki çoğunluk kapılmış bi sele gidiyor. sosyal medyada aslında hiç olmadığı bir rolde, bir karakterde görünüyor insanlar. tabi bu medyayı gören ağlak ergen de durur mu 'herkes mutlu, hatta musmutlu bi tek ben mutsuzum' diyince geçmiş olsun. al sana depresif, mutsuz ve şuursuz bir birey.

    hayatınızı helak ediyosunuz sevgili ağlaklar. şimdi ben burada ne kadar konuşsam boş gerçi, etraf çoktan zehirlemiş bir çoğunuzun beynini zaten. o yüzden hadi 3,2,1.. ingaaaaaa..

    ağlamamayı, kabullenmeyi, kendiniz olmayı öğreneceksiniz zamanla.
  3. hayatımın son 2,5 yılıdır mutsuzluk. daha önce yaşadıklarım ergenlik tripleriymiş. şu son 2,5 yılda her şeyi yaşadım sevdim, sevildim, terk edildim, kazandım kaybettim, çoğunlukla yalnız kaldım yer yer umudumu kaybettim sonunda mutsuz biri oldum çıktım.

    çok boktan bişey bu mutsuzluk. ne okuduğundan ne dinlediğinden ne de izlediğinden keyif alabiliyorsun. gözünü kapattığında mutsuz olduğun aklına geliyor uykuların kaçıyor.
  4. en iyi umut sarıkaya tanımlar.
    sezgi
  5. bana göre, istenileni elde edememek ile doğru orantılı bir kavram.
  6. bazen özlemek.
  7. mutlu olmaya çalışmayınca, mutluluk ihtimalleri üzerinde kafa yormayınca olmayan şey aslında. çünkü mutlu olmamak, mutsuz olmak demek değil. hayata mutlu olmak üzere gelmişiz yanılgısı, sürekli ne olduğunu bile bilemediği bir şeyin peşinde koşan ve bir sebepten erişemeyince her şeyi bok eden başarısızlar gibi hissettiren takatsiz insan yığınları yaratmaktan başka bir şeye yaramıyor.

    hepimizi çok mutsuz edecek bir şey diyeceğim; mutlu olmak zorunda değiliz. yalnızca an'ları kollayarak da yaşanmaz elbette. fakat bir an işte; kalbini çarptıran insanı ilk gördüğün, onunla ilk konuştuğun an, seni stresten strese koşturan bir işi / ödevi adam gibi bitirdiğin ilk an, sabah kahvaltısını mercimek çorbasıyla yaptığın an, masmavi tuzlu suya ilk battığın ve ıslak sırtında, saçlarında ( kel de olabilirsiniz, bu durumda kafanızı kast ediyorum ) güneşi hissettiğin ilk an, en son ne zaman dinlediğini unuttuğun musti'nin "jest oldum" unu dans etmeye çok müsait olduğun bir anda radyoda duyduğun, üstelik başına yetiştiğin an mutluluk değil de nedir? bu anları sonsuza kadar sürsün diye üstüne su ekler misali seyreltip durup endişe ettikçe esas mutsuz oluyoruz. çünkü beklenti ve en büyük komplikasyonu olan hayal kırıklığı, mutsuzluğun ham maddeleridir canım youser'lar.

    mutluluk ne kadar sürebilecekse o kadar sürsün. bırakmak, ardını da mutsuz değil, mutlu olmadan geçirmek lazım. çünkü mutluluk kara vicdanlı sevgili gibi inanın; aklından çıkmadığı zamanlarda kim bilir hangi kucakta sürtüyordur da seni sormak aklına bile gelmez. ta ki sen de varlığını unutur, hayatına dönersin, bir bakarsın gece whatsapp'ten "uydn mu, hmm şey sni rüymda gördm, ii msn mrak ettm.s.s" diye mesaj yollamış zabaan 5 'inde. ez cümle; eski sevgiliye dönmeyin fekat mutluluğu da beklemeyin. kendisi bordo bereli, o gelip sizi ziyaret ediyor zaman zaman.

    geç ejaküle olmuş tanım: "mutluluk olmayan" olmayandır.

    edit: bu entry'm de zülfiyarelenmiş / yine gönlüm hoş değil / her yanı eksilenmiş / yine gönlüm hoş değil...
  8. bir sorun değildir. duygular psikolojiktir. mutlu olmamayı da problem olarak görmeyin artık. mutlu değilseniz eğer bol su için biraz spor yapın allah aşkına.

    çoğumuzun bir iphone karşılığında unutulan ve bi selfie'nin üç yüz beğeni almasıyla yok olup giden pürüzsüz, sentetik acıları var. varsayalım çok ciddi sorunlar var, ben şu anki acılarımızın geçeceğine, "iyileşmeye" inanıyorum. her yaranın bıraktığı iz buruk da olsa minnetli bir hatıradır sonuçta.

    o değil de bütün dünya bi bana mı üzgün görünüyor. neden hayata dair tatlı anıları belleğimizde saklarken acıları yaşatıyoruz. anlamıyorum hiç.
    creep