1. bilirim
    beş altıyı geçmez
    senin kafanın raflarında dizili
    kapalı şişeler gibi sorgular...
    sen ki kapkara cahilsin
    herhangi bir
    hukuku düvel profesörü kadar..
    buna rağmen
    sana sorsam
    desem ki ben:
    — «keçilerimizin
    kıvırcık uzun
    tüyleri dökülüp,
    iki başlı memelerinden
    iki kol ışık gibi akan
    sütleri kesilirse;
    ve portakallarımız,
    sönen birer güneş yavrusu gibi dallarında kuruyup,
    kemik ayaklarıyla kıtlık,
    yerli bir kral gibi geçerse toprağımızdan,
    sen ne yaparsın?»
    bana dersin ki sen:
    — «ilk ışıklarla ağarmağa başlıyan
    yıldızlı bir gece gibi
    damla damla kaybederim boyamı,
    damla damla solarım...»
    bana dersin ki sen:
    — «bir afrika kadınına bu sorulur mu hiç?
    kıtlık ölümdür bizim için
    bolluk sevinç...»

    fakat ne hikmettir ki taranta - babu
    büsbütün tersine burda bu!.
    bir öyle şaşılası
    dünya ki burası,
    bollukla ölüyor,
    kıtlıkla yaşıyor.
    varoşlarda hasta, aç kurtlar gibi
    insanlar dolaşıyor
    ambarlar kilitli
    ambarlar buğdayla dolu..
    tezgâhlar
    ipekli kumaşla dokuyabilir
    topraktan güneşe kadar giden yolu.
    insanlar yalnayak
    insanlar çıplak...
    bir öyle şaşılası
    dünya ki burası,
    balıklar kahve içerken
    çocuklar süt bulamıyor.
    insanları sözle besliyorlar,
    domuzları patatesle...

    (bkz: taranta babu'ya sekizinci mektup - nazım hikmet)