1. konu: istanbul boğazı'nın belirmesinden elli yıl önce.
    (bu konu verildiğinde bende uyanan ilk çağrışım, yıllar önce izlediğim kelebek etkisi filmi oldu. o film de bir öyküyü ve o öyküden çekilen bir filmi çağrıştırdı: 'a sound of thunder'. (ray bradbury’nin aynı adlı öyküsünden) bu film iyi eleştiriler almış bir film değil ama öykü iyi ve öykünün görselleştirilmesi adına bu film yararlı bir örnek. bu öyküyle birlikte aklıma düşen kavram 'lucy' oldu. okuduğunuzda bunu hemen anlayacaksınız zaten.)

    lucy

    "börk börk"
    dişisinin elini tutan erkeği, onu öteki eliyle işaret ettiği kayanın üstüne itti. dişinin erkeğe göre epey açık renkli tüylerle kaplı gövdesinin ön kısmı belirgin bir biçimde şişkindi.
    erkeğinin itişiyle çöktüğü kayanın üstünde, canının yandığını anlatan bir sesle haykırdı dişi. erkeği ona eğildi, şefkat olması çok mümkün bir hareketle onu omuzlarından tuttu: "börk börk"
    dişinin gözleri kocaman, yusyuvarlaktı. erkeğine korkusuzca baktı ve ona erkeğinin çıkardığı sesten daha keskin bir sesle cevap verdi: "bwörk bwörk"
    bu ses bir anlaşmaydı aynı zamanda. orada oturacaktı, orada oturacaktı kıpırdamadan ve erkeğini bekleyecekti. su kenarındaydılar, susarsa su içebilirdi, erkeği dönene dek burası güvenliydi. dişi biliyordu.
    gökteki kızıl yuvarlak görüneli çok olmamıştı. aydınlık güvendi. erkeği bir gece onu sürüsünden kaçırdığında geceydi ve çok korkmuştu. şimdi yalnız ikisi vardı. bir de geceleri tırmandıkları ağaç. ağaç bulundukları su kenarına çok uzak değildi. şimdi beslenmeleri gerekti ve dişinin bir süredir hiçbir zorlu işi yapacak gücü yoktu. erkeği bunu biliyordu, o nedenle yalnız gitmeli, dişiyi burada yalnız bırakmalıydı.
    erkek, sık çalıların arkasından geçerken dönüp dişisine baktı. dişi uysalca kayanın üzerinde oturuyordu, onun baktığını görmedi. erkek hızla zıplayıp bir kökün üstünden atladı. artık av zamanıydı.
    o an dişinin içinde bir şey onu sıktı, içindeki sesi neredeyse duydu. tekrar sıktı, sıktı
    bıraktı, sıktı bıraktı. elini göğsünün üzerinde o sıkışan yere koydu, bir an sonra o sıkışıklık geçti. artık daha iyiydi. rahatladı, su yönüne doğru hafifçe eğildi. sonra o minik canlıları gördü; sıra sıraydılar, çoktular. öndekinin ağzında minicik bir şey vardı. dişi merakla iyice eğildi, onlara baktı, baktı. bitişik kayaların arasındaki bir delikten kayboluşlarını izledi. çok açtı. elini uzattı.
    artık o düzenli sıra bozulmuştu.


    (bu yalnızca bir karalama, hiçbir iddiası yok. ve devamında scarlett johansson'un o ünlü filmde geçmişe gidip gerçek 'lucy'yle karşılaştığı anla bitirmeyi planlıyorum.)
    hero

mesaj gönder