1. öncelikle anarşizmin tarihine girmeden önce anarşizmin siyasal düşünceler yelpazesindeki yerini belirtmek gerek. modern siyasal düşünceleri bir yelpaze olarak düşünürsek, anarşizmi yelpazenin sol tarafına, sosyalizmin içine koymamız uygun olacaktır. anarşizm bir sosyalist akım olarak değerlendirilebilir ki zaten sosyalizmin içinden doğmuştur.

    anarşizmin tarihini ele alırken bin yıl, iki bin yıl gerilere gitmeyeceğim. o kadar geriye gittiğimizde anarşist olaylarla karşılaşma ihtimallerimiz elbette mümkündür. örneğin, roma’da spartacus’ün köleleri örgütleyip isyana kalkışması bir anarşi olayı olarak nitelendirilebilir ya da kendi tarihimizden örnek verecek olursak, dadaloğlu’nun “ferman padişahınsa, dağlar bizimdir.” sözüyle padişaha karşı isyan etmesi de bir anarşi olayı olarak değerlendirilebilir. ancak bu örneklerde sadece köleliğe bir isyan, otoriteye bir isyan görüyorum, devleti tamamen ortaya kaldırmaya yönelik bir girişim görmüyorum. anarşizm tarihini, teorik olarak sağlam zeminlere oturmuş, teoriyi pratikle birleştirmiş 19.yüzyıl modern sosyalist hareketlerinden biri olduğu kanısındayım. anarşizm tarihini de bu doğrultuda ele alacağım.

    anarşizm de aynı marksizm gibi 19.yüzyılda liberalizmin insanları ezmesine, bir köle yerine koymasına tepki olarak ortaya çıkmıştır. anarşistlerin ilk başlarda marx ile yakın ilişkileri olmuş ve hatta marx’ın liberalizm eleştirisini büyük ölçüde benimsemişlerdir. ancak anarşistler devleti birden ortadan kaldırmak istemelerine karşılık marx’ın devleti burjuva kadrolarını tasfiyesinde bir araç olarak görmesi ve daha sonra ortadan kalkacağını söylemesi ile sosyalist harekette bir ayrım doğmuştur. hatta proudhon daha sonralarda marx’ı “sosyalizmin tenyası” olarak nitelendirecektir.

    anarşizmin tarihinde ilk olarak karşımıza proudhon çıkıyor. proudhon’u ilk anarşist olarak tanımlarsak yanlış bir tanımlama olmayacağı kanısındayım. hatta ilk olarak kendisi anarşist kelimesini kullanan düşünürdür. proudhon’un anarşizm tarihindeki diğer önemi de kapitalizmin eleştirisiyle anarşizmin devlet karşıtlığını bir araya getiren ilk teorisyen olmasıdır. proudhoncular kendilerini karşılıkçılar olarak tanımlamışlardır.

    1860’lardan sonra karşılıkçılar yerini, bakunin’in öncelik ettiği kolektivistlere bırakır. bakunin kuşkusuz anarşist harekete yeni bir yön vermiştir. devrimci ayaklanma kavramını anarşistlere benimseten bakunin, anarşizmi devrimci bir kitlesel hareket haline getirmiştir. yukarıda belirttiğimiz gibi sosyalist harekette olan ayrım bakunin ve marx’ın 1.enternasyonel’de aralarında geçen tartışma ile keskinleşmiştir.

    1880’lere geldiğimizde ise anarşizm farklı bir yola giriyordu. bu yol anarko-komünizm yoluydu. bu yolun öncülüğünü kropotkin yapıyordu. kropotkin “herkesten yeteneğine göre, herkes ihtiyaçlarına göre” sloganını ilke edinerek komünizmi benimsemişti. anarko-komünizm yolu büyük kitle yığınlarını örgütleyerek büyümeye devam ederken 19.yüzyılın sonlarına doğru reformist sosyalizmin yükselişi her türlü reformu reddeden anarşistlere büyük bir darbe vurdu. anarşistler bu durum sonucunda eylemselliklerini değiştirme yoluna gittiler ve eylemlerini daha fazla şiddete dayandırmaya başladılar. hatta bu şiddet eylemleri o kadar ileri gitti ki suikastların yaşanmasına sebep oldu. bu şiddet eylemleri kitlesel eylemler olarak değil, bireysel eylemler olarak ortaya çıkmıştır. her ne kadar anarşizmin ruhunda şiddet olsa da, bu şiddetin ölümlere yol açması halkın anarşizmden uzaklaşmasına sebebiyet verdiği gerçeğini gözler önüne sermiştir.

    bu yalnızlaşmaya tepki olarak 1890’larda anarko-sendikalist hareket yükselişe geçmiştir. bu dönem kitlelerden uzaklaşan anarşistlerin yeniden örgütlenerek kitlelerle buluşmasını temsil eder. işçiler arasında örgütlenmeyi önlerine koyan anarko-sendikalistler proletaryanın gündelik çıkarlarını savunmuşlar ve doğrudan işçilerin hayatlarıyla iç içe olmuşlardır. özellikle genel grev yoluyla sistemi yıkmayı planlayan anarko-sendikalistler bolşeviklerle 1917’deki rusya ekim devrimi’nde iş birliği yaparak devrimde büyük rol oynamışlardır. baskıcı çarlık rusya’sına karşı bolşeviklerle iş birliği yapmaları ve bolşeviklerin iktidar olduktan sonra iyice güçlenmeleri anarşistlerin sonunu getirmiştir. marksist iktidar anarşistleri kontrol edilemez olarak görerek, tasfiye etmiştir. bir nevi anarşistler kendi sonlarını kendileri getirmiştir.

    8 şubat 1921’de kropotkin’in cenaze töreni rusya’da anarşistlerin bolşevik iktidara karşı son kitlesel gösterisine dönüştü. cenazede anarşistlerin elinde taşıdığı pankartta: ”otoritenin olduğu yerde, özgürlük yoktur.” yazıyordu. daha sonra yayılan devrim düşüncesi ve bolşeviklerin kazandığı popülarite anarşistlerin de bolşeviklere katılmasına yol açmış ve anarşizm iyice zayıflamıştır. kitlesel bir anarşist hareket son olarak ispanya iç savaşı’nda ortaya çıkmıştır. işte bu döneme kadar olan anarşist hareket, klasik anarşizm olarak adlandırılır.

    1936-1939 yılları arasındaki ispanya iç savaşı’nda anarşist ve sosyalist kanadın kaybetmesi, anarşizmin kitleyi harekete geçirme özelliğini yitirmiştir ve küçük gruplar dışında da bir etkinliği yok denecek kadar azalmıştır. 1968 yıllarında öğrencilerin üniversite eylemleri ve işçilerin grevleri anarşizmi yeniden diriltmiştir. çin’de maoist devrim her ne kadar anarşist bir devrim olmasa da anarşizme güncellik kazandırmıştır. ayrıca güney amerika’da yaşanan devrimler -özellikle küba devrimi- anarşist hareketlerin yükselmesine sebep olmuştur. bu hareketlerin sosyal demokrat partilere karşı da oluşması anarşistlerin her türlü reform ve otoriteye karşı gelişleri ile birleşmiştir. ancak bu hareketlilikte istediği başarıya ulaşamamıştır.

    günümüzde de anarşizm kitleleri harekete geçiren özelliğini yitirmiştir. küçük anarşist gruplar dışında pek bir etkisi kalmamıştır. dünyada yeniden anarşist bir hareket oluşur mu, kim bilir?

mesaj gönder