1. İnsan içindir, toplum içindir fakat eğitim seviyesi bir derece yüksek olan ülkelerde, şehirlerde sanat, sanat içindir.

    Zamanın da Beyoğlu'nda bilenler bilir Mustafa Yağcı isimli bir şahıs vardı. Resim 1 Fötr şapkası, ceketindeki madalyonlar, pala bıyığı ve elindeki kocaman tespih ile Beyoğlu sokaklarının unutulmaz simalarındandır.Muhakkak Beyoğlu'nda çektiğiniz fotoğrafların kıyısında köşesinde kendini göstermiştir.

    Yılını hatırlamıyorum (sanırım 2008-2009) bir sergide kendisinin balmumundan heykelini görmüştüm. Hatta serginin girişinde bulunuyordu. Sergin yeri Beyoğlu Galatasaray lisesinin yanıydı (yapı kredi kültür merkezi binası). İlk aklıma gelen "Neden Mustafa Yağcı'nın heykelini yapmışlarki, keşke Shakespeare, Dostoyevski'nin heykellerini sergileselermiş. En azından halk bu insanları tanır, bilgi edinirdi..." gibi düşüncelere dalmıştım.

    Aradan zaman geçti, şans eseri o sergide çalışmış bilgisi olan biriyle karşılaştık. Hemen aklıma geldi ve sordum. Neden dedim, neden "Pala Şair(Mustafa Yağcı) neden Shakespeare, Dostoyevski değil. Sergi'de çalıştığı için yani sergiyi düzenleyenlerle çok alakası olmadığı için kendince bir fikir yürüttü.

    "Eğer ki Shakespeare veya başka bilinmeyen bir heykel koysalardı ne dikkat çekerdi, ne de insanlara balmumundan heykel sanatını gösterebilir, fikir sahibi yapabilirlerdi" demişti. Çünkü "Pala Şair" Beyoğlu'nun ortasında serginin giriş kapısındaydı. Düşündükçe aklıma geldi. Gerçektende girişi kalabalık ve Beyoğlu'nu gezen, belki oralarda çalışan normal tabiri caizse Fularsız, piposuz insanlarla dolmuştu. Aralarındaki diyaloglar geldi aklıma. "Anaaa bizim pala bu" , "Vay be bir kere fotoğraf çekitrmiştik", "İçerde başka kimler var acaba" gibi uzayan diyaloglar hatırlıyorum. Önemli kısım ise heykelin altında heykeli yapılan kişilerin bilgileri yazmasıydı.

    Böylelikle hem serginin toplum için, sadece fularlı, pipolu şaraplı birşey olmadığını hem de "pala şair" le göz aşinalığını yakalayıp aralarına serpiştirilen dünyaca ünlü isimleri tanımış olmalarıydı. Bir sonraki sergi yine tanıdıklar olup ama aralarda "hmm bu da kimmiş" diyip hem balmumundan heykel sanatını hem de heykeli yapılan sanatçıları tanımalarına olanak sağlayabilirdi.

    Kısaca "Aaa bizim pala şair" le başlayıp, heykel sanatından içeriye adım atıp daha sonra içerdeki "tanıdık simalar" dışında başka heykeli yapılan önemli insanları tanıma fırsatı ve heykel sanatını bir nebze olsun öğrenmiş, hakim olmuşlardı.Sanat burda toplum içindi. Belki dikkatlerini çekip bir sonraki sergiyi takip edeceklerdi. Sanatı öğrenmiş bu seferde içindeki insanları öğrenmeye başlayacaklardı. Toplum bu sanatın kapısından adımını atsın ve keşfetsin, daha sonra başka heykelleri başka insanları öğrensin, öğrendikçe heykelin tarzını yapılış biçimini vs. eleştirsin sanatı konuşsun... Artık sanat sanırım sanat için olmaya evrilmişti... Yeri gelir toplum için, Yeri gelir sanat içindir.

    Not: Bahsettiğim serginin amacı bu olmayabilir. Eski tarih çok aklımda kalmamış, internetten biraz araştırma yaptım ismi "İstanbul Serüveni" ymiş. En azından sergiyle alakası olmayan insanları kapısından içeri sokmuştur. Toplumun dikkatini çekerek!

mesaj gönder