1. yüzümde pırıl pırıl sevinç gördüğün gün,
    nice konakları yıkılmıştır gönlümün.
    dalgıçsan dal gözlerimin denizine, bak:
    dibinde mahzun bir deniz kızı görürsün.

    ömer hayyam
  2. sokrates kaynağını bilgelik ve erdem olarak açıklamıştır.
    buddha dünyevi ihtiyaçlardan arınmak olarak açıklamıştır.
    konfüçyüs topluma uyum sağlamak olarak açıklamıştır.
    abi
  3. "her mutluluk bir devrimdir."
  4. hep mutlu olmak istiyoruz hep ve daha çok, daha çok. ama asla olmuyor, olması olası bile değil zaten. acı çekmeden mutlu olunmuyor. osho, acı ve mutluluğu eș miktarlarda çalışan musluklara benzetmekteydi bir kitabında. evet ne kadar çok aci çekersek o kadar mutlu oluyoruz, gökyüzünü sevmek de tam buradan geliyor, gökyüzü kızıla boyandığında, gün doğduğunda, battığında mutlu olmak da tam buradan geliyor. lakin ki bir eşitlik yazabilir miyiz, çektiğim tüm acılara değdi diyebilir miyiz mutlu günlerimiz için? ben diyemiyorum. hicbir şeye değmedi. belki bir sürü kişinin özel bulduğu birisi oldum, belki güçlü bulundum başka gözlerce ama değmedi buna. yaşamak, savaşırcasına yaşamaya değmedi. belki güzel güneşli günler görürüz ama başkalarının acı çektiğini, açlıktan ölen, tecavüze uğrayan, yapayalnız kalan onca insanın varlığını bile bile daha çok güzel daha çok güneşli günler istemek de biraz şımarıkca geliyor kulağa.
  5. geçenlerde kendimi hayata bağlayan şey olarak küçük zevkleri yazmıştım. işte yine hemen hemen eş anlamlı bir başlıkta anlatıyorum kendimi. evet küçük zevklerin adamıyım. küçük hesapların peşindeyim. ne diyor ezgi'nin günlüğü, "adamın, bu küçük işlere ben bakarım..." aynen öyle yav. çok zor olmasa gerek bazen mutlu olmak. hayatımın ilk otuz yılını geçirdiğim evde sabahları bazen, özellikle palamut ve lüfer zamanları olduğunda boğazda, gemi kornası ile uyanırdım. gemi kornasının adının ne olduğunu hala öğrenemedim. sabahın beşine falan tekabül eder bu saatler. annem de uyanırdı, bu sese. sonrada yatmazdık daha ikimizde. sabahın o sessizliği ve dinginliğini severdik ikimizde mesela. sonra o çayı koyarken ocağa ki bu beni hayata bağlar işte ben de yazı hayatında eksik olan tek kelimenin peşinde bir yazar gibi bakardım denize. halbuki yazdığım tek kelimem bile yoktu. baktığım yerde gördüğüm ise, şimdiler üçüncü köprünün ayakları ile ezdiği o kutsal sularda sabaha karşı iki kıtanın arasına attığı ağları, oltaları ile boğazın incileri palamutun veyahut lüferin peşinde olan sakallı, yorgun, dişleri sigaradan sararmış, elleri balık yasağı zamanı ağ eğirmekten nasır tutmuş balıkçılar ve onların arasına dalıp, hınçla boğazı arşınlamaya çalışan bilmem kaç grostonluk kuru yük gemilerinden başkası olmuyordu. işte bu manzara ile her sabah işe gitmeye hazırlanırdım. her sabah şükrederdim tengriye. o anın büyüsünü hep taşırım yanımda.

    neyse zaman geçti, şimdilerde gemi kornası duyamıyorum ama onun yerine on, onbeş dakikada geçen tramvay sesleri ile şenleniyor gönlüm. tabi orta doğuya uzak, orta dünyaya yakın olunca bir takım zevklerden geri kalıyor insan. işte böyle zamanları yaşarken postadan bir kutu geldi hatunun adına. gidip aldık. aslında rol yapmaya gerek yok, biliyorduk gelecek yakın zamanda bir şeyler. bir kutucuk geldi, ayakkabı kutusu hatta, nike almış arkadaş, ayakkabıyı giymiş, kutusu ile de bize yolluk göndermiş sağolsun. içinden bir kaç kitap çıktı. bir de yeni taşınma şerefine bir ev süsü. mutluluk işte. mutluluk o objeler ya da kitaplar değil, uzaklarda bir yerlerde seni düşünen bir insanın olduğunu bilebilmek. uğraşmış onunla, parada harcamış, zamanda, emekde. hatta kendisi çalıştığı için verememiş postaya babası vermiş, ekip çalışması olmuş. kollektif bir mutluluk yaratma çabası.

    kafa sikiyorum işte, ne yapayım, insan içini dökecek mecra arıyor bazen. ben de burada içinde bulunduğum ahvali paylaşıyorum. mutlu oluyorum youser arkadaşlar, ne yapak paylaşmayak mı? yazımı son zamanlarda beni en keyiflendiren, mutlu eden bir tivıtır alıntısı ile sonlandırıyorum, rastgele;

    "o işlerin öyle olduğu yerlere gidelim."
  6. mutluluk nedir sorusuyla başlamak lazım bu konuya, burada bir fikir birliği olmadan nasıl mutlu olunur sorusuna geçmenin çok tatmin edici cevaplar doğurmayacağı aşikar. Ancak ne yazık ki bu konuda bir fikir birliği yok.

    değişik önermeler var; huzurlu olma hali, hayattan tatmin olma, kendini iyi hissetmek, patlayıcı mutluluklar yaşamak (çocuğunun olması mesela), ve hatta kötü anıların iyi anılardan az olması bile bunlar arasında sayılabilir. Benim kişisel kanaatim kendini iyi hissedebilmek ve hayattan tatmin olmanın bir karışımı mutluluk.

    bir fikir birliği olmadığını söyledik tanımda o yüzden genel geçer bir kimler mutlu olur tanımlaması yapamıyoruz ancak kendimce kabul ettiğim tanım üzerinden ilerleyebiliriz.

    'Kendini iyi hissetmek + hayattan tatmin olmak'

    Üzüci bir haberle başlayacağım, bu tarz mutluluğun büyük çoğunluğu genetik, ama o kadar da üzülmeye gerek yok insanların çoğunluğu bu tarz genetiğe sahipler zaten. Ancak tek başına genetik yeterli olmuyor, insanların yaşı, maddi durumu, çalışma saatleri, beklentileri, sosyalleşme türleri ve miktarları gibi birçok etken mutluluğu etkiliyor.

    Çalışma saatleri ile ilgili ilginç bir araştırma vardı, insanlar kendilerince uygun gördükleri çalışma saatinden daha fazla çalışıyorlarsa mutlulukları negatif yönde etkileniyordu (bu beklendik denilebilir aslında) ancak ilginç olan insanlar uygun gördükleri çalışma saatinden daha az çalışınca da daha mutsuz oldukları görülmüş (keşke hep yatsam hiç çalışmasam diyenler için üzücü bir haber).

    Bir diğer konuda beklentiler, insanlar beklentileri gerçekleşmeyince mutsuz oluyorlar (kimisi bu durumu daha iyi kontrol altında tutuyor, (bkz: genetik) ), burada da minimalist insanları örnek alıyoruz, hayattan, başka insanlardan ne kadar az beklenti içinde olursan o kadar faydalı.

    Yaş faktörü de mutluluğumuzu etkiliyormuş, yapılan araştırmalar 50 yaşından sonra insanların genel olarak daha az telaşlı ve daha mutlu olduğunu söylüyor.

    Cinsiyet, bu aslında genetikten farklı çünkü burada cinsiyetin kendisinden ziyade toplumdaki yeri insanların mutluluğunu etkiliyor, bundan yaklaşık 50 yıl önce yapılan bir araştırmada kadınların genel olarak daha mutlu oldukları görülürken, şu anda daha mutlu olan taraf erkeklermiş (feminstler bundan etkilenip çalışmalarını azaltmaz umarım adalet > happiness).

    Fazladan seçme hakları (konu çok çetrefilli dostum bir mutlu olcaz şu çıkan maddelere bak), bu konuda çok güzel sosyal psikoloji deneyleri var ancak burası onun yeri değil, ilgililere duyurulur. Ama kısa şunu söylemek lazım fazlaseçenek mutluluğu negatif etkiliyor. Hatta bunu Paradox of Choice bile diyor elin oğlu.

    Sosyalleşme için de bir takım araştırmalar var ancak kişisel kanaatim, çok içine kapanık bir insana dönüştürmeyecek kadar olan yeterli, sayısı arttı mı sürüdeki rekabet benzeri şeyler olabiliyor, ve hatta genç yaşta zorbaların ve kurbanların oluşmasına bile sebebiyet verebiliyor. Ayrıca beğenilme kaygısı ve sürekli rekabet duygusuna kapılındığı zaman hepten ortalığı bok götürebiliyor.

    Maddi durum, burada belirli bir seviyenin altının mutlu olmaya vakti yok denilebilir, Maslow abiminiz ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamakları dolduramayan birisinin maalesef mutlu olmadığını düşünecek vakti olmuyor genelde. Bunun dışında mutlulukla ilgili bir korolasyon var ancak bu doğrusal bir korolasyon değil. Ne kadar çok param varsa o kadar mutluyum diyemezsin, belirli bir seviyeden sonra paranın artıp artmaması çok da etkilemiyor. Ki minimalist yaşıyorsan bu sınır çok aşağılarda zaten.

    Ve tabiki ne demiştik genetik önemli, gerçekten önemli, inanmazsın ama önemli.

    Kişisel deneyimimi de söyleyim, gamsız ve minimalistsen bir de doğayı seviyorsan ve sadece varolmak bile sana mutluluk veriyorsa sanırım olay genetik^:swh^

    bir takım kaynaklar :

    Çalışma saatleri ile ilgili olan
    Genetik genetik genetik
    mutluluğun yaşla bir ilgisi olmalı
    Cinsiyet meselesi
    bu da cinsiyet
    Paradox of Choice - wiki

    TL;DR;
    Genel olarak genetik ve Bertnard Russell'ın Mutlu Olma Sanatı adlı kitabını okuyun, bana göre bu konuda yazılmış bir başyapıt.
  7. "müzik duruyor, gino, ninon'a bakıyor ve 'mutluluk üstüne tek söz söylemeden bunu gerçekleştirebiliriz,değil mi?' diye soruyor."
    (bkz: john berger)
  8. "fenerbahçede olmaktır." demiş ersun hocam.