1. şirket kahvaltısında arap iş arkadaşlarıyla birlikte kahvaltı yapılmaktadır. bilindiği üzere yemeğe elle dalan araplar yüzünden olan iştah kaçmış, kahvaltı olayı sigara altlığı yapmaya doğru evrilmiş ve ayaküstü atıştırılmaktadır.

    en sonunda dayanılamaz ve yanı başımda duran ve o sırada çeyrek domatesin suyunu vıjık vıjık diye emen türk müdüre doğru dönülerek, "bu araplar da ne pis adamlar yahu" diye sitem edilir. edilir edilmesine amma velakin pis kelimesindeki "s" harfinin karşı konulamaz ıslık etkisiyle birleşen bir tutam çiğnenmiş ve neredeyse öğütülmüş börek parçası zbaam diye müdürün yanağına yapışır. müdürün gözleri çakı bulmuş çingen çocuğu gibi hayretle açılır, yüce şahsına onlarca kişinin arasında yapılan bu küçük düşürücü minnak hatanın neticesinde validelerine sövülmüş gibi bir ifadeye bürünen yüzünden boynuna doğru oyun hamuru kıvamındaki patatesli börek akmaktadır.
  2. suvana ve arkadaşı konserdedir. birkaç müzik grubu arka arkaya sahneye çıkacaktır. arada ikisi de yorulur ve yere çömerler. hava soğuk gece karanlık kafa da biraz gidiktir. nerden çıktığı belli olmayan bir er kişi yerde oturmakta olan suvana ve arkadaşına yaklaşır ve "hanımlar pardon biz şişe çevirmece oynuyorduk, aranızdan birinin numarasını almam gerekiyor" der. suvana ve arkadaşı tereddütle birbirlerine bakarlar. "sonradan silerim numaranızı, oyun için alıcam" diyerek ısrar sürdürülür. suvana'nın arkadaşı "ben vermicem, özür dilerim" der ve kestirip atar. suvana er kişiye bakar. kendisi kıvırcık saçlıdır ve suvana kıvırcıkları sevmektedir. "ben veririm" der ve akabinde numarasını söyler. "çok teşekkür ederim, valla rahatsız etmiycem aramicam seni" der er kişi. suvana gülerek "arayabilirsin yani istersen ehehe" der. o gittikten sonra suvananın arkadaşı "naaptın kızım seeen" nidasıyla yeri göğü inletir. "o çocuğun arkasında bi' kız vardı bunu gizli gizli kontrol eden büyük ihtimal sevgilisiydi." der. suvana, yavaşça atomlarına ayrışır
    ve
    yok olur.
  3. ilk kez tanisacagim bir musteriye gittim bu hafta. daha once adres tarifi icin cebini almistim, konusmustuk birkac defa. showrooma girdigimde karsilayan sekretere kendimi tanittigimda, ertan bey'in telefonda oldugunu belirterek biraz beklememi istedi. o sureyi tuvalete giderek degerlendireyim dedim. alt kattaki tuvalette oncelikli ihtiyacimi giderdikten sonra cikma ihtiyacimi gidermek istedim ama kulp donmuyor bir turlu. sola olmadiysa saga dondurur gibi yapip hizlica tekrar sola kirarim, 2 dakika mola verdireyim dile, belki bos bulunup oturur gibi muhtelif taktiklerden sonuc alamayinca kapiya once nazikce akabinde million dollar baby kivaminda vurma yolunu sectim. alla'm bana tuvaletin yolunu gosteren bre kadin; hic mi yumruk sesi duymazsin ya da hic mi merak etmezsin biri inmisti, oldu mu kaldi mi diye.
    baktim olmuyor, utana sikila adami cepten aradim. buyurun dy hanim, dedi ertan bey, geldiniz mi? dedim ben coktan geldim, hatta tuvaletinizde kilitli bile kaldim. ertan bey'in "gercekten mi?" sorusuna sanirim yeterli sure sessiz kaldim ki ertan bey'in merdivenden inis seslerini duymam uzun surmedi. olmadi tabi, benim iceriden acamadigimi onlar da disaridan acamadilar. cekic sesleri esliginde kulp kirildi, yuvarlak bosluktan dile uzanan parmaga kendi parmagimi degdirsem e.t.'nin parmakucu gibi isik yanacak mi diye dusuncelere dalmisken birden kapi acildi ve karsimda beliren kurtaricimin ilk sozu "calisirsak kredi faizinde indirim istiyorum"du.
  4. parfüm almak için girdiğim bir mağazada, parfümü açmaya çalışırken, elimden kayıp kırılması, ve sonrasında t-shirtümü çıkartıp...
    parfüm ziyan olmasın diye üstüne bastırmam. benim için sorun yok. banane. karımda yanımdaydı, yazık kadıncağız beni tanımıyormuş gibi davranmıştı.
  5. lise arkadaşınızla bağıra bağıra eski sevgiliniz hakkında konuşurken, tuvalet için kalktığınızda bahsi geçen eski sevgili kişisinin ailesiyle beraber 2 arka masada oturduğunu görmeniz. ışık hızıyla ödenen hesap ve kıpkırmızı surat.
  6. ilkokulda ilk ve son andımız okuma görevimi almıştım. çıktım kürsüye, başladım cırtlak cırtlak bağırınmaya. nasıl bir coşku ve heyecanla gaza gelmişsem artık istiklal marşından bir mısraya bağladım. tabi öğrencilerden çıt yok öğretmenler gülüyor. tepemde ki müdüre doğru korka korka dönüp baktım. sert bir bakışı vardı, gençliğe hitabe'yi de biliyor musun yavrum dedi. kızardım bozardım, küfür etmişimde onun suçluluğu varmış gibiydi üstümde. finalde ağladım yerime birini geçirdiler bir daha da parmak kaldırmamıştım söylemek için.
  7. sivilceli ergenimiz kahvaltıdan sonra çay sigara keyfi yapmak için balkona gider sandalyeye oturup yakar sigarasını. boş boş etrafa bakarken karşı balkonda birşeylerle uğraşan bir çift göğüs görüp hipnoz olur gözlerini alamaz ondan sigarasını bile unutur .nasıl olduysa gözleri birazcık yana kayar kadının kocası olduğunu düşündüğü adamın kendisine baktığını görür ve vücuduna bir ürperti gelir uyancından yok olmak ister . o günden sonra balkonsoz bir evde yaşıyormuş gibi davranır balkona gitmek zorunda olduğu zamanlarda ise karşıya değil sağa-sola yada duvara bakar.
  8. en çok ergenlik dönemlerin de geçen zamanlardır. bir de yıllar sonra hatırlanıp sohbeti açılınca kötü olur, insan daha da bir utanır, kaçacak yer aranır. yazarken aklıma gelenler var. daha anlatmadan utandım.
  9. ah bazen öyle şeyler duyarsın ki, hem de hiç duymaman gereken şeyler. hiç duymaman gereken kişilerin ağzından hem de. o an dersin ki, " işte kıyamet kopacaksa tam şu anda kopmalı, yerin dibine geçmeliyiz " . değil mi? bu kadar fazla şey bilmek pek de hoş değil zira.

    bilmemeye de gönül el vermiyor.
    zorg
  10. bugun derste " ışık saçmak " yerine "ışık sıçmak " dedim. oyle ı harfi ağırlıklı bir kac kelime ust uste gelince... hic duraksamadan devam ediyim diye dusunurken refleks olarak duzeltince herkes guldu tabi.