• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.34)
Yazar
amok koşucusu - stefan zweig
"intihar, stefan zweig'ın zihnini gençlik yıllarından beri meşgul eden bir kavramdı. yaşamanın bir anlamı kalmadığını anladığı anda yaşamına kendi eliyle son verebileceğini daha üniversite yıllarında söylemişti. ilk evliliği sırasında karısı friederike'yi kendisiyle birlikte intihar etmesi için zorlayan, sonra bu düşüncesinden vazgeçen stefan zweig, yıllar sonra, ikinci dünya savaşı sırasında, ikinci karısıyla birlikte yaşamına son verdi. yazar, önceki intihar girişimlerinden vazgeçmiş olsa da korkularını, romanlarındaki ve öykülerindeki kahramanlara yaşatıyor. amok koşucusu'nda yer alan öykülerin ortak izleği de intihar. kendi yaşamından ya ada tarihteki gerçek kişilerin yaşamlarından kesitler katarak yazdığı bu öykülerde stefan zweig'ın duyarlı kişiliğini, olağanüstü gözlem gücünü olduğu gibi sayfalara yansıttığını görüyoruz. yazdığı öykülerin en başarılı örneklerinin yer aldığı bu kitapta, bir uzun öykü olan amok koşucusu bir baş yapıt. insanı en güçsüz, en savunmasız yönleriyle ele alıp, insan ruhunun en derin katmanlarına inmeyi bilen, bütün bunları son derece canlı, ayrıntılı, çok yönlü bir anlatımla kaleme alabilen, okuru gerçekten etkileyebilen bir yazar stefan zweig. yazdıklarının üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına karşın, öykülerinin, romanlarının bugünkü kuşaklar tarafından da aynı ilgiyle okunması, onun kalıcı bir yazar olduğunun en büyük kanıtı."


  1. sıradan ya da sıra dışı karakterlerin ‘tırnaklarıyla kazıyarak’ kendi sonlarına varma öyküleri, bu konuda son öykünün bir istisna olduğunu söyleyebilirim. karakterler takıntılı, karanlık ve belli ki çok da sağlıklı ruh hallerine sahip değil. yani bana kalırsa hiçbiri zweig’in kitaptaki amok koşucusu tanımındaki gibi aniden, şıppadanak ayağa kalkıp da kendi ölümlerine koşmuyor, evet çok kısa sürede intihar fikri, ölüm düşünceleri geliyor zihinlerine çoğunun, ama sanki zaten her biri o güne kadar milim milim geriye çekilen birer ok gibi.

    kitabı okumaktan taşkın bir zevk aldığımı söyleyemeyeceğim, karakterleri bir bütünlük içinde görmek konusunda sıkıntı yaşadım çoğu zaman, öğretmenine yumruk attıktan sonra koşa koşa gidip intihar eden bir çocuğun gerçekten neden intihar ettiğini anlayabilmeyi isterdim, “ailesinden, toplumdan alacağı tepkiden korktuğu için” deyip çıkamadım açıkçası işin içinden. diğer öykülerde de buna benzer sorunlar yaşadım. son öykü diğer öykülerden farklı bir bakış açısına sahipti, karaktere ölümün neden cazip geldiği kolayca anlaşılıyordu, ayrıca diğer öykülerin aksine intiharı seçen kişi kendi kararlarının çok üstünde bir mekanizmanın açıkça kurbanı rolündeydi, o açıkça doğrudan ruhunun kötücül tarafının değil toplumların kurbanıydı.
  2. okurken beni kıvrandıran eser oldu maalesef. normalden çok uzun sürdü, beni bir türlü kendine çekemedi. bunu ilk iki öyküye bağlıyorum.
    amok koşucusu ve leman gölü kıyısındaki olay dışındaki öyküleri beğenmedim.
    amok koşucusu hakkında yeterince şey söylenmiş bence çok özgün bir öyküydü.
    leman gölü kıyısındaki olay kitabın en kısa öyküsü ancak söylemek istedikleri kitaplara sığmaz. savaşın beraberinde getirdiği yıkım, acı, saçmalık; cehaletin ve saflığın çekişmesi ve kitabın genelinde değinilen intiharın kurtuluş kapısı olarak düşünülmesi... hepsi bu birkaç sayfalık öyküye sığdırılmış.
    kgn
  3. bu adam bu işi biliyor.
    ben tabii buradaki youser’lar kadar derin analizler yapamam. o kadarı iyi sabır ister.
    bu kadar uzun ara vermemin sebebi kitap akmıyor diye değildi; benim fırsat bulamamamdan kaynaklanıyordu her şey.
    geç olsun güç olmasın.

    yazarlara sonucun tam bağlanmaması açısından katılıyorum ama ben yine de beğendim.
  4. dünyadaki en iyi uzun öyküler derlemesi. bu kadar kaliteli bir anlatıma daha önce denk gelmedim ve stefan zweig'in karısıyla birlikte intiharından önce son yazdığı kitap olması , bu duygu yoğunluğunu gerçekten ölüme gittiğini bilerek okuyucusuna yansıtması harikaydı. tekrar tekrar okuyorum sıkıldıkça kesinlikle en sevdiğim kitaplardan biridir.
    sezar
  5. iş bankası kültür yayınlarından aldığım kitapta, zweig'in ilk ve son öyküsü karşıladı beni.. bazı kitaplarında öyküler yer alırken bazıları ise tek olarak basıma alınmış, belirtmek istedim..

    kitaba gelirsek de şayet, satranç' ta hissettiğim o yoğun ruh bunalımını hissettim burada. hızlıca akıp giderken hikaye, ara ara durup es vermek istiyorsunuz. o tıkılıp kalmış kör ruhun, hissettikleri sizi çabucak sarıyor.

    zamanı ve şartları düşündüm ben kitabı okurken. değişen ya da ilerleyen ne var diye; kah maddesel kah ise insanlar boyutunda.. burada ele almadan edemeyeceğim; zweig eşini aldatan kadınları gerçekten çok iyi gözlemlemiş. hani hep erkekler aldatır savını, aslında o seneler evvel kırmış. bunun dışında erkeklerin de o çok güçlü olan, arzuya karlı koyamama halini farklı bir boyuta ele almış. zaman değişse bile bazı kavramlar ve de duygular değişmiyor. şu zamanda hâlâ eşini aldatan kadınlara bayağı bakan ve şaşkınlık ifadesi içeren cümleler kuran çok kişi olacaktır. zira kitabı okuyan kimsede bu durumun zuhur ettiğini sanmıyorum. sıradanlık demeyim ama zweig, olağan bir şey gibi ele alıp insanın doğasında var olanı açığa çıkarmayı muhteşem anlatımı ile başarmış. öyle ki, sonradan gelen kimi zaman o suçluluk hali ya da bu öyküde olduğu gibi akıl almaz gururu ince bir üslubun süzgecinden geçirip bize aktarmış.