1. futbol, umut demektir. amator kume takiminin real madridi yenebilme umudu bu sporun milyarlar tarafindan takip edilmesinin onemli sebebidir
  2. tuttuğum takım kazansın ne olursa olsun,
    hakeme ana avrat küfür edelim
    karşı takım kalecisinin annesi ile münesabete girelim hepsi bizde . bana futbol demeyin (bkz: küfür) ile var olan bir spor
  3. futbol. dünyanın en fazla izlenen, kitleleri peşinden sürükleyen, iki taş, ezilmiş bir kola kutusu ile de, onbinlerin önünde, milyarlarca dolarlık sermayelerle de oynanabilen oyun. en klişe tabiri ile futbol asla sadece futbol değildir ve futbol fena halde hayata benzer cıvıklığı ile bezenmiş bir saygı duruşu bu. albert camu gibi hayata dair bildiklerinin çoğunu o sahadan öğrenen ya da duygularını orada yaşadım denebilir.

    daha çocukluk yıllarında fenerbahçe'ye gönlünü veren 81li bir bebeydim. 103 gollü şampiyonlukla perçinlenmiştim. daha sonra farkettim fenerbahçe'yi sevdiğim kadar futbolun kendisini de seviyordum. mahalle arasında yaptığımız ikiye iki çift kale maçlarda çetin'le birlikte şeytanlardık. rıdvan ve aykuttuk. mahalle maçlarına sopalarla giden bir nesle dahildik. holiganlık içimizde varmış demek o zamanlar. okul takımı maçlarına servis tahsis edildi diye kendimizi büyük takım sanıyorduk. devlet okulu bu, servisi nerede göreceksin.

    neyse efendim, sonraları farkettim oyuna olan sevgimin fazlalığını. ilk fener maçıma rahmetli dedemi lig maçı var diye kandırdım. adam da hiç bakmadı gazeteye bana inandı, beş saat kadar kadıköy'de gişelerin açılmasını bekledik sıcağın altında. içeri girince anladı, ankaragücü ile hazırlık maçı vardı. ilk maçım o oldu. sonraları arkadaşlarla galatasaray maçlarına gittim samiyene, inönüye beşiktaş maçlarına. her seferinde ayrı bir haz aldım. dedim ya oyunun kendisi güzeldi. tarabya ile amatörü, sarıyer ile ikinci ligin coşkusunu tattım.

    ve dünya kupası ile tanıştım. 86 ben de yok gibi. ama sürekli duyulan bir isim var, maradona! her mahalle arası maçında rıdvanlara, aykutlara, metin ali feyyazlara maradona da ekleniyor, pele olan da var arada. doksan dünya kupasını izlemek için okuldan gelir gelmez tv başına geçip, halit kıvanç ile program başlayınca zevkten dört köşe oluyordum resmen. sonraları doksandört, sekiz ve unutulmaz ikibiniki.

    dünyanın neresinde olursam olayım futbol beni içine çeken bir mecra. hem iletişim kurmak içinde birebir. aynı dili konuşmadığınız insanlarla bile futbol kural kitabı çerçevesinde ve tezahüratta ve hareket çekerken, gole sevinirken ve kaçan gole üzülürken gayet anlaşabiliyorsunuz. futbol takip edilen bir ülkeye gidip türk olduğunuzu söylerseniz size hemen hasan şaş, hakan şükür falan denilir, tecrübe ile sabittir. tabi siz de buna göre ulusal kahraman futbolcuları hafızada tutmalısınız. romanyalılarla iyi anlaşırız hagi, popescu, multescu dersin, brezilyalılar zaten biz de, italyanlara duruma göre totti, del piero, buffon, materazzi falan diyebiliriz. gerçi materazziyi fransızlarla anlaşmak içinde kullanabiliriz.

    hikayesi bol olan bir spor dalı futbol. her zaman hayatın içine dokunan, varoşlardan gelip, annesinin ev hayali için oynayanlar, büyük şehre gidince amı götü dağıtanlar, kendini takımdan büyük görenler, taraftarın kendisi için öldüğü ya da tam tersi hikayeleri veriyor bize sürekli. alex de souza'nın ülkeden gönderilişini hatırlayın. vinçin üzerinden kendisine havaalanında el sallayan adamlar vardı. ya da tarık daşgün örneği. geleceğin en parlak oyuncusu dediler genç yaşta kayboldu gitti. portekizli diktatör ülkeyi üç f ile yönetiyorum derken f lerden biri futboldu. ya da kolombiyalı uyuşturucu baronu pablo escobar, o kadar malın mülkün içinde futbol takımının peşinde.

    geçenlerde yılmaz özdil'de yazmıştı. ulucanlar cezaevinin en korkutucu koğuşunun duvarında fenerbahçe'nin 88-89 kadrosunun posteri varmış. insanların insanlık dılı muamele gördüğü o anlarda bile kendilerini hayata bağlayan bir şeyler lazım. o duvara bakıp, takım şimdi ne yaptı acaba diye sigarasından bir nefes alan adam hala hayata tutunmak için büyük bir özveri veriyordur.

    futbol fena halde hayata benziyor. ben her zaman kazanmanın değil, oyundan zevk almanın peşinde oldum. kazanmak güzel şey, şampiyonluk yaşamak. ama o şampiyonluğu, güzel rakiplere karşı kazanmak bambaşka bir şey. ya da sevdiğin insan için rakip takım tribününde kendi takımına küfür ederken kendine vay amk ne acaipmiş lan demek. güney amerikalı yazar eduardo galeano bile kendisini "tanrı rızası için güzel bir maç diye yalvaran iyi bir futbol dilencisi" olarak tanımlar. bağış erten nick hornby'nin fever pitch kitabını şöyle tanımlar; "futbol bir dinse bu da onun kutsal kitabı" okumayanlar için güzel bir futbola giriş hikayesidir.

    futbola dair konuşmanın sonu yok. konuştukça laf lafı açar, kupalar, finaller, maçlar, oyuncular, taraftarlar, tribünler, hocalar, başkanlar, unutulmaz anlar, goller, kaçanlar, penaltılar, hakemler, yanlış kararlar, golcüler, kaleciler, islam babalar, jules rimetler işin içine girer. günümüzün endüstriyel futboluna karşı, italyanların no al calcio moderno'sunu benimsemiş benim gibilere selam olsun. feridun düzağaç'ın radikal futbol'da ki 32 yazısını ezber etmişlere de. futbola, hayata, hikayelere dair. ender gelişen osasuna ataklarına bir son verirken gelano üstada bir kulak verelim;

    "wembley'de ingiltere'nin kazandığı 66 dünya kupası'nın bağırışları hala duyuluyor, ama biraz daha kulak kabartırsanız 53'te macarların ingilizleri gola boğdukları zaman çıkan iniltileri de duyabilirsiniz. montevideo'nun centenario stadyumu hala uruguay futbolunun zaferlerine duyulan nostaljiyle iç çekiyor. maracana hala 1950'de yapılan dünya şampiyonasında brezilyalıların yenilgisine ağlıyor. buenos aires'te bombonera'da yarım yüzyıl öncesinin davulları işitiliyor. azteca stadı'nın derinliklerinden eski meksika top oyununun törensel ilahileri yankılanıyor. barcelona'daki camp nou'nun beton sıraları katalanca, bilbao'daki san mames stadı'nın sıraları baskça konuşuyor. milan'da guiseppe meazza'nın hayaleti, kendi adını taşıyan stadyumu titreten goller atıyor. almanya'nın kazandığı 74'teki dünya kupasının finali günler ve geceler boyu oynanıyor hala. suudi arabistan 'daki kral fahd stadyumu'nun mermer, altın ve halı kaplı tribünleri var, ancak ne anlatacak bir anısı, ne de söyleyecek önemli bir sözü yok!"
  4. futbolu yakindan takip eden tüm öğrencilerim matematiği algılamakta zorlanıyor. en tembel öğrencim teogcu ve maça gitmek için benden izin istiyor her zaman. tv bilgisayar vs yasakladığım için. ama aynı zamanda en efendi öğrencim.

    bence zeka seviyesi çok da iyi olmadığından futbol gibi basit bi spor ona algilayabildigi için cazip gelmiş olabilir. yani her futbol takip edenin zeka seviyesi düşük diyemeyiz ama zeka seviyesi düşükse futbol takip ediyor olabilir diyebiliriz. önerme çift taraflı değil yani. bu durumda futbol izleyip izlemediğine bakarak zeka seviyesi tespiti yapamayız diye düşünüyorum.
  5. gerizekalı demek hakaret değilmiş...

    ben kendisine gerizekalı dediğimde nick başlığıma yorum yazmıştı bana hakaret etti diye. arkadaş siyasetçi galiba, çünkü anca onlar bu kadar kısa sürede bu kadar fazla dönebiliyorlar.
    -
    kimse kimseyi sevdiği şeyler yüzünden eleştiremez. evet fanatiğim, fanatiklere gerizekalı diyen çoğu insandan da daha zekiyim siz hiç sıkıntı yapmayın (づ。◕‿‿◕。)づ

    ---------------------------------------------------------------------------------------------

    fgskjhsdfgkljhdfkjggfdkslh yorumunu silmiş.