1. "gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir , yerinde duran bir şey ise geriye gidiyordur."

    mustafa kemal atatürk.

    işte bu söz ışığında, savaşın getirdiği yoksulluğa rağmen eğitim ve ilerleme hedefiyle yola çıkan zamanın yegane kurumudur.

    tarihine bakacak olursak;
    orduda okuma yazma bilen çavuşlar ilk olarak kullanılmak istenmiş eğitim seferberliğinde. fakat bunun yetersiz kalacağını düşünen zamanın başbakanı ismet inönü; milli eğitim bakanlığına hasan ali yüceli, ilköğretim genel müdürlüğüne de ismail hakkı tonguçu getirerek ülkenin 21 yerinde işle eğitimi harmanlayarak verecek bir kurum yapmanın peşine düşmüşler.

    ismail hakkı tonguç belirlenen 21 yeri tek tek gezmiş, fotoğraflarını bizzat kendisi çekmiş. özellikle tren istasyonlarına yakın olan yerler konusunda fikir beraberliği sağlamışlar ve orada enstitüler açılmış. enstitü denmesinin sebebi ise bilginin iş eğitimiyle harmanlanarak verilmesi.

    her şey çok ama çok güzel giderken mecliste bulunan büyük toprak sahipleri çomak sokmuşlar eğitimin tekerlerine.. oy hesaplarına kurban gitmiş ışık ışık parlayan gençler..

    düşünün ki;
    gogol'un oyunları oynanıyor bir okulda,
    her öğrenci bir müzik aleti çalabiliyor,
    yılda 25 klasik edebi eser bitirme şartı var,
    topraktan yetiştirdiğini yine öğrenci kendi yiyor,
    cumartesi günlerini eleştiri günü yapıyor okul ve o gün müdür dahi eleştirilebiliyor, herkesin ortasında sanık gibi bir yerde ifade verebiliyor kendisine soru soran öğrencilerine.

    allah mekanlarını cennet etsin hasan ali yücel'in ve ismail hakkı tonguç'un, bugünün türkiye'sinin onlara çok ihtiyacı var..
  2. ülkenin 21 ayrı yerine kurulmuştur. enstitüleri çoğunlukla birkaç şehire aynı mesafede olan noktalara kurmuşlar ki her ilden öğrenci kolayca gelebilsin. işleyiş bakımından dünya üzerinde eşine rastlanmamış bir sistematiği varmış. hakkı tonguç yurtdışı deneyimlerini ve kendi tasarılarını anadolu'ya uyarlayarak sıfırdan bir sentez oluşturmuş. kuruluş amacı tamamen köye, köylüye, üretimi ve bilinç düzeyini arttırmaya yönelikmiş. hem kafası, hem eli çalışan entelektüel insanlar yetiştirmek istenmiş. enstitüde eğitimini tamamlayanlardan, kendi köylerine dönüp oradaki çocukları ve halkı eğitmeleri beklenirmiş. fakat bu vaziyet bazı kesimlerin çıkarına ters düştüğünden enstitülerin ömrü pek kısa olmuş. misal her cumartesi özeleştiri toplantısı yapılırmış; ve bu toplantılarda öğretmenlerden müdürüne kadar herkes eleştirilebiliyormuş. bu demokratik, yönetime katılımcı, özgürlükçü kültürü özümseyen öğrenciler kendi köylerine gidip toprak ağalarını rahatsız edecek tutumlar sergilediğinde iş siyasi boyuta taşınmış. zaten çatlak sesler çıkaran, meclisin içinde barınan toprak ağaları 1946'da dp ile birlikte köy enstitülerinin elini kolunu kesmiş. 1951'de iktidara gelen dp enstitüleri tamamen kapatmış; ve yerine amerika'dan ithal eğitim sistemini yürürlüğe sokmuş.
  3. burdan mezun olan insanlar klasik okul eğitiminin yanında müzik aleti çalmayı, resim yapmayı ya da sporu da öğrenirmiş. öğrenciler dışında köylülere modern tarım teknikleri ve köy hayatında işe yarayacak modern uygulamalı eğitim de verilirmiş. şimdiki 4x4 lük eğitim sistemimiz gibi blok flüt, 23 nisanda cam süsü kesmek ya da beden dersinde de matematik görmek gibi üst düzey eğitim teknikleri yokmuş.
    ilkokul öğretmenim köy enstitüsü mezunuydu, adam mandolin çalıp, sporla ilgili olup aynı zamanda resim çizerdi, çoğu konu hakkında bilgi sahibiydi ve gördüğüm en iyi öğretmendi kendisi.
    köyümüzde kızımıza asılırlar, öğretmenler yurtta grup seks yapıyolar diyerek lekelenen bu okullar sonunda önce öğretmen okullarına çevrildi sonra kapatıldı ve yerine günümüz sistemi geldi.
    wtf
  4. kendi milleti tarafından gömülmüş olan biricik devrimimiz. yapımında emeği geçenleri saygıyla, yıkımında emeği geçenleri nefretle anıyorum. bir eğitim kurumu düşünün ki bünyesinde eğitilen öğrenciler hem müzik hem edebiyat hem tarım alanında eğitim alsın. ben şu anda böyle bir şeyi hayal edemiyorum, neden? çünkü ben çarpık sistemin içinde doğup büyümüş, kendi ayaklarımın üstünde durmak için bir düzine ezbere dayalı sınav atlatmak zorunda olan, bir alanda yenilik üretmek için orada emek vermeye değil de herhangi bir alana kapağı atmaya mecbur bırakılan biriyim diyebiliriz.

    Yıllardan 1937 ve fikirleri şimdikinden çağdaş olan, hür, donanımlı bireyler yetiştirilmeye çalışılıyor. Belki şu an yapılması mümkün olmayan bir sistem ama şu anki sistemlerin hepsinden daha kaliteli olduğu belli. Tarihimizde kaçırdığımız bir fırsat daha. Hanımlar, beyler; başımıza Atatürk'ten sonra gelen en güzel ikinci şey imiş bu...

    Can Dündar'ın Köy Enstitüleri kitabından derlemeler ve enstitülerin mezunlarından alıntıları içeren twitter paylaşımını bırakayım: