1. bir gün sabah sabah

    bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
    uykudan uyandırsam seni:
    ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
    vapur düdükleri ötmededir.
    etraf alacakaranlık,
    köprü açıktır henüz.
    bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

    yolculuğum uzun sürmüş oldukça
    gece demir köprülerden geçmiştir tren.
    dağ başında beş on haneli köyler,
    telgraf direkleri yollar boyunca
    koşuşup durmuş bizle beraber.

    şarkılar söylemişim pencereden,
    uyanıp uyanıp yine dalmışım.
    biletim üçüncü mevki,
    fakirlik hali.
    lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
    sana sapanca'dan bir sepet elma almışım..

    ver elini haydarpaşa demişiz,
    vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
    hava hafiften soğuk,
    deniz katran ve balık kokulu
    köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
    bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

    bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
    -kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
    saçların dağınıktır, mahmursundur.
    kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
    bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
    uykudan uyandırsam seni,
    ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
    fabrika düdükleri ötmededir.

    (bkz: turgut uyar)
  2. gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.


    şimdi biz neyiz biliyor musun?
    akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    birbirine uzanamayan
    boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    ne kalacak bizden?
    bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
    sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    bizden diyorum, ikimizden
    ne kalacak?

    murathan mungan
    uzun bir şiir en sevdiğim bölümlerini uzun okumaları sevmeyenler için seçtim.
  3. dün sabaha karşı kendimle konuştum
    ben hep kendime çıkan bir yokuştum
    yokuşun başında bir düşman vardı
    onu vurmaya gittim kendimle vuruştum...

    özdemir asaf
  4. geri gelen mektup
    ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
    gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
    hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
    dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
    hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

    dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    tek bendeki volkanları söndürse denizler!
    hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
    imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
    sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
    en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

    gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
    gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
    vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
    sen vururken de öldürürken de güzelsin.......

    hüseyin nihal atsız
  5. tanrı'dan istiyorum
    sana vermek için ve hep senin için saklayacağım ikinci bir hayatı
    tanrı'dan istiyorum
    ve birgün ölürsem, bunun senin aşkın yüzünden olmasını
    ve birgün aşık olursam, bunun senin aşkın olmasını
    ve sesinin daima kalbim olmasını
    tanrı'dan istiyorum
    ve birgün ölürsem, bunun senin aşkın yüzünden olmasını
    ve birgün aşık olursam, bunun senin aşkın olmasını
    ve sesinin daima kalbim olmasını
    tanrı'dan istiyorum
  6. "ona bir kolye vermiştim kendi sözlerinden
    sürekli bir gülümseyişle yüzümdeki
    görülmemiş bir ustalıkla acıyı ters yüz eden.
    elbette bir ustalıktır bizim sevgimiz
    mutlu bir yolcu gibi yol kenarlarındakilere el eden.
    bu kentin her yanını unuttuk
    kimbilir nerde daha bir postacı olurken. "

    edip cansever
  7. nesimi'den sabah akşam okunası bir şiir...
    tek tek düşünerek okunası bir şiir...
    bir de selda bağcan yorumu ile dinlenilesi şiir ki sormayın:
    her sözü ayrı onurlu bir insan duruşu ...

    har içinde biten gonca güle minnet eylemem
    arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
    sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
    iblisin talim ettiği yola minnet eylemem

    bir acaip derde düştüm herkes gider karına

    bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
    zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
    rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem

    oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
    yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
    cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
    yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
  8. canım birhan keskin'den gelsin bu sabah şiiri...

    bir masal
    bir taş ağırlığında olabilir mi?
    olurmuş meğer.

    birlikte bir masala inanmak istedim
    ben seninle, sadece bu.
    sen beni tek
    tek
    tek
    bıraktın.

    benim artık taş taşıyacak,
    taş kaldıracak, taş atacak
    halim mi var!