-
bir gün sabah sabah
bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
uykudan uyandırsam seni:
ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
vapur düdükleri ötmededir.
etraf alacakaranlık,
köprü açıktır henüz.
bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
yolculuğum uzun sürmüş oldukça
gece demir köprülerden geçmiştir tren.
dağ başında beş on haneli köyler,
telgraf direkleri yollar boyunca
koşuşup durmuş bizle beraber.
şarkılar söylemişim pencereden,
uyanıp uyanıp yine dalmışım.
biletim üçüncü mevki,
fakirlik hali.
lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
sana sapanca'dan bir sepet elma almışım..
ver elini haydarpaşa demişiz,
vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
hava hafiften soğuk,
deniz katran ve balık kokulu
köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
saçların dağınıktır, mahmursundur.
kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
uykudan uyandırsam seni,
ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
fabrika düdükleri ötmededir.
(bkz: turgut uyar) -
gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
murathan mungan
uzun bir şiir en sevdiğim bölümlerini uzun okumaları sevmeyenler için seçtim. -
dün sabaha karşı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum...
özdemir asaf -
geri gelen mektup
ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler!
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
sen vururken de öldürürken de güzelsin.......
hüseyin nihal atsız -
tanrı'dan istiyorum
sana vermek için ve hep senin için saklayacağım ikinci bir hayatı
tanrı'dan istiyorum
ve birgün ölürsem, bunun senin aşkın yüzünden olmasını
ve birgün aşık olursam, bunun senin aşkın olmasını
ve sesinin daima kalbim olmasını
tanrı'dan istiyorum
ve birgün ölürsem, bunun senin aşkın yüzünden olmasını
ve birgün aşık olursam, bunun senin aşkın olmasını
ve sesinin daima kalbim olmasını
tanrı'dan istiyorum -
"ona bir kolye vermiştim kendi sözlerinden
sürekli bir gülümseyişle yüzümdeki
görülmemiş bir ustalıkla acıyı ters yüz eden.
elbette bir ustalıktır bizim sevgimiz
mutlu bir yolcu gibi yol kenarlarındakilere el eden.
bu kentin her yanını unuttuk
kimbilir nerde daha bir postacı olurken. "
edip cansever -
nesimi'den sabah akşam okunası bir şiir...
tek tek düşünerek okunası bir şiir...
bir de selda bağcan yorumu ile dinlenilesi şiir ki sormayın:
her sözü ayrı onurlu bir insan duruşu ...
har içinde biten gonca güle minnet eylemem
arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
iblisin talim ettiği yola minnet eylemem
bir acaip derde düştüm herkes gider karına
bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem
oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem -
ahmet aslan ağzından pek bi sevdim bu (#176277) şiiri -
canım birhan keskin'den gelsin bu sabah şiiri...
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!