• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.50)
yedinci gün - ihsan oktay anar
çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. insan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. ihsan oktay anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.kapaktaki çizim: ihsan oktay anarkitaptan bir bölüm: "benzin tankları da doldurulduğunda vakit gece yarısını çoktan geçmişti. zeplinin kumanda kabinine önce selahattin çıktı ve alavereye tırmanıp motör kabinine geçti. ihsan sait ve idris dede ise ahşap merdivenden kumanda kabinine çıktılar. aman baba, aşağıda amelelerin başındaydı.yukarıdaki kumanda ve motör kabinlerinden yirmişer uçlu iniş palamarları sarkıtıldı. aşağıdaki aman baba'nın emriyle 60 kadar amele bu palamarlara asıldı. aman baba'nın, ‘hazır ol! dikkat! şimdi!' demesiyle, bu iş için görevli ameleler, zeplini kum torbalarına bağlayan halatları baltayla kopardılar. işte tam bu anda palamarlara var güçleriyle sımsıkı asılan adamların ayakları yerden kesilir gibi oldu.aman baba korkuyla, ‘herkes palamarlara!' diye bağırınca geri kalan ameleler de telâşla koşuşturup halatlara asıldı ve tepesi neredeyse hangarın tavanına değen zeplin hasar görmekten böylece kurtuldu. aman baba, ‘haydi arslanlarım! göreyim sizi!' diye haykırdıktan sonra, adamlar kendilerini paralayarak, zeplini hangardan dışarı çekmeye başladılar. göklere yükselmek için can atan bir ejderhaya benzeyen hidrojen dolu devâsâ hava sefînesinin halatlarına asıldıkları için, zaman zaman ayakları yerden kesili kesiliveriyor, yerden yükseldikleri böylesi durumlarda, sanki boşlukta koşuyorlarmış gibi bacaklarını sallıyorlardı.nihâyet dışarı çıktıklarında bu kez kendi terleriyle değil şiddetli yağmurla ıslandılar. üstelik zeplini oraya buraya kımıldatan şiddetli rüzgâr amelelerin işlerini zorlaştırıyordu. aman baba, ‘palamarları sakın bırakmayın! kur'ân-ı kerim'e nasıl yapıştıysanız halatlara da öyle yapışın! 40 adımımız kaldı!' diye bağırdığında amelelerin çoğunun tâkati tükenmişti. nihâyet zeplini hangardan yeterince uzağa götürebildiler. ama hemen hepsi sıfırı tüketmişti.çok geçmeden zeplindekiler palamarları aşağı bıraktılar. hava sefînesinin kumanda kabininde, idris dede açtığı iskele ve sancak pencerelerindeki mesnetlere makinalı tüfekleri rapt ederken ihsan sait, makina dâiresi telgrafının kolunu geriye çekti ve muhabere borusundan motör kabinine, ‘selo! iskele ve sancak motörleri marş! yarım yol ileri!' diye bağırdı.selahattin manyetoları çevirip irtifâ motörlerini gürül gürül çalıştırınca, zeplinin dört pervânesi birden, ‘flap!….. flap!.. flap! fırrrrrrrrrrrr!' sedâsıyla dönmeye başladı. ihsan sait kordona asılıp kıç safra tankından su boşaltınca, zeplin bir süre kuyruk havada yol aldı. ancak dümeni kırıp hava sefînesini, rüzgârın estiği yere döndürdükten sonra, baş safra tankının valfına bağlı kordona, meyil saati 14 dereceyi gösterene kadar asılır asılmaz, aşağıdaki herkesin üzerine zeplinden ‘foşşşşşş!' diye su boşaldı. zeplin artık olması gerektiği gibi, pupasını rüzgâra vermiş, burun yukarı seyrediyor, o karanlık gecede ve yağmur altında göklere yavaş yavaş tırmanıyordu! allâh nazardan saklasın, bu koskoca hava sefînesi gerçekten muhteşemdi! maşâ'allâh, bârekallâh, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh! fakat maateessüf, işte tam bu esnâda, bir tâlihsizlik kapkara yağmur bulutlarını dağıttı ve dolunayın ışığı zeplini bir süre gün gibi açığa çıkardı." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. kitap bir tarafa da kitabın giriş kısmı harikaydı. böyle bir yazı yazmayı hayal ederdim, artık vazgeçmek zorundayım o yazıdan. ihsan oktay anar kafamdakinin aynısını benim asla yazamayacağım kadar güzel yazmış bu kitabın girizgah bölümünde.

    kitaba gelirsek; ihsan oktay' ın üslubuna laf edecek halim yok. çok özgün, çok akıcı ama daha okuduğum ikinci ihsan oktay kitabında sıkıldım ben, aynı şey. ve her ne kadar tek başına değerlendirildiğinde çok sağlam bir kitap olsa da puslu kıtalar atlası ile kıyaslandığında hem hikaye hem de karakterler bakımından o kitabın gerisinde bana göre. ama tekrar söylüyorum kitap tek başına düşünüldüğünde zaten çok iyi, ben bir kitaba oy verirken kendimce onu kendi kategorisinde değerlendirerek yapıyorum bunu. genel bir değerlendirme yaparsam 3 yıldız(5 üzerinden) verdiğim kitapların yanında bu kitap kesinlikle 5 yıldızı hak eder ama o zaman puslu kıtalar atlası' na 7 yıldız vermem gerekir ;)
  2. puslu kıtalar atlası, suskunlar o da olmadı amat'ı daha çok sever genelde bu yazarın tüm kitaplarını okuyanlar. beni en çok etkileyen kitabı bu oldu yazarın. kimi bölümler biraz zor okunsa da kendimle yüzleştirdi bu kitap beni. bir değişik kitap.
  3. açikçasi daha once okudugum suskunlar kadar etkilemedi beni yer yer arapca yer yer rusca yer yer almanca sozcuklerle surekli nete bakmak zorunda kaldim.artik yayin evimi yazarmi bilinmez ama tamam eski turkce kelimeleri seviyorsun peki baska bir dil icin kitapin alt sayfasina ya da arka tarafina tercume yapilamazmiydi . neyse. efendim sakin olaki bu adamin kitaplarini okurken puslu kitalar atlasindaki beklenti icerine girmeyin cunku yazar daha yazarliginin basinda yazdigi o kitapla nirvanaya ulasmistir. diger kitaplarida ayri bir bas yapittir. ama kisisel gorusum bu kitabi nispeten diger kitaplarina gore biraz golgede kalmis.yer yer enterasan ve efsane olacak sozlere ragmen (bkz: dunya gelecege giden bir zaman makinesi degil mi zaten ?) on uzerinden yedi yildiz .