1. ortaokul ve lisede futbol takımı kaptanıydım. hakemle maç başında yazı tura atma kısmına kadar eğlenceliydi sonrasında rakiplerin eğlencesi başlıyordu. onca yıl hiçbir resmi maçta galibiyet görmedim.

    bir de atletizm maceram var, bildiğin yarışa katıldım atlet olarak. orda da takım kaptanıydım ama bizim beden eğitimi hocası stratejileri belirliyordu. aslında bu sefer belli bi iddiamız vardı genelde meslek lisesi hayvanlarına göre naif insanlardan oluştuğu için bizim takımlar mağlubiyete uğruyordu. fakat atletizmde doğrudan bir mücadele olmadığından umutluydum. neyse bizim hoca geldi strateji açıklıyor dedi ki; biz en başta yavaş yavaş gideceğiz, sonra herkes yorulunca biz hızlanacağız. mantıklı geldi. neyse çıktık parkura herkes aldı yürüdü. biz de işte sohbet muhabbet hebele hübele hafif tempoda takılıyoruz. derken önümüzde kimse görünmemeye başladı. hoca da biz hızlanana kadar bizle geliyor. dedim hocam hızlansak mı acaba kimse kalmadı adamlar gitti. hoca baktı kimse görünmüyor. koşalım bari deyip hızlandık fakat millet yarışı bitirmişti. sonuncu olduk. yine de önemli olan yarışı bitirmekti.

    bir de masa tenisi turnuvasında artistik butterfly raketlerimiz ve janjanlı spor ayakkabılarımızla bilmem nerenin ilçesindeki yurttan gelen, yakup kadri'nin yaban kitabındaki ismail'i andıran tahta raketli tıfıllara fena şekilde tokatlanmamız durumu var da orada bir başarı öğesi bulamadım.
    abi