1. kant'a göre zaman ve uzam, bizdeki görü formlarıdır. doğanın, evrenin zamanı yoktur mesela. ağaca bakın. ağacın zamanı, zaman algısı yoktur. o tohumla, fideyle, yaprakla, meyveyle, sararmakla, kurumakla ilgilidir. akış ve oluş halindedir yani. insan zihniyse dış dünyadaki bir nesneyi şimdi ve burada olarak algılar. zaman-uzam ikilisi zihnimizdeki bir prizma gibi yani. dış dünya bu prizmadan geçmeden ışığını yayamıyor ve algımıza hitap edemiyor gibi.

    zamanın bir de kurmaca boyutu var. kurmaca metinlerde zaman unsuru da diyebiliriz. kurmaca metinlerde dört zaman katmanından bahsedilir.

    1. olayların oluş zamanı
    2. olayların anlatılış zamanı
    3. metnin yazılış zamanı
    4. metnin okunuş zamanı

    bir kurmaca metinde zamanı incelerken bu dört katmana ayrı ayrı bakmak gerekiyor. modernist yazarlar zaman unsuruyla fazla ilgilidir. dış dünyadaki düzenin ritmik akışını işaret eden zamanla bilincimizin ileri sıçrayış ve geri dönüşlerle genişlettiği zaman arasındaki uyumsuzluk, çok iyi romanlar yazılmasına yardımcı olmuştur. virginia woolf'un mrs. dalloway'i veya proust'un izini sürdüğü kayıp zaman, hep bu yarıktan beslenir. postmodernistlerde her şey gibi zaman da altüst olmuş, en ağır yük, palimpsest kavramına yüklenmiştir. hermeneutik çalışmaları da yine zamandaki bu kırılmalar sayesinde mümkündür.

    konuyla ilgili çok önemli bir kaynak paul ricoeur'ün ünlü dörtlemesidir. kitapların adlarını da yazalım:

    1. zaman - olay örgüsü - üçlü mimesis
    2. tarih ve anlatı
    3. kurmaca anlatıda zamanın biçimlenişi
    4. anlatılan (öykülenen) zaman
  2. nesnenin uzaydaki yerine ve hareket hızına bağlı olarak degişen femonen, olgudur.

    saatler çekimin gücüne bağlı olarak farklı hızlarda hareket ederler. çekim ne kadar güçlü olursa, zaman o kadar yavaşlar. buna göre dünyada yaşlanma hızı, uzaydan daha fazladır. uzayda daha geç yaşlanırsınız.

    bundan yola çıkarak şu söylenilebilir:

    ışık hızına yakın bir hızda hareket eden bir nesne, durağan bir nesneden daha yavaş yaşlanır. çekim altındaki bir nesne ise, çekimden uzak bir nesneden çok çok daha yavaş yaslanır.

    uzayda çekimin olmadığı bir yerde, alanda zaman o oranda hızlı ilerler. dünya üzerinde yer yüzüne yakın saatler, gök yüzündeki saatlerden yavaş hareket ederler. buna örnek olarak gps sistemindeki saatlerin dünyadaki saatlerden daha hızlı olduğunu söyleyebiliriz .bunun nedeni çekimin yüzeydekine oranla daha az olmasıdır. dünyadaki saatler, uzay roketindeki birinin saatinden daha yavaş ilerliyor. saatler dünyadan uzaklaştıkça, geleceğe yaklaştıkça daha hızlı ilerlemeye baslar.
  3. uzay-zamanın son eklentisi olan, matematiksel olarak karesi alındığında negatif sonuç veren fiziksel katsayı'dır. zaman diğer üç boyut arasında ilerlememe gibi bir seçeneğimizin olmadığı tek boyuttur. tarih boyunca farklı tanımlar yapılmaya çalışılmış olması ne denli anlayamadığımızın bir ispatı aslında. bilimde gözlemlemek ve anlamlandırmak istediğiniz olayı farklı bir çerçeveden gözlemlerseniz daha doğru ve isabetli sonuçlar elde edebilirsiniz. fakat, zaman ve evren gibi asla dış penceresine ulaşamayacağımız boyutlar için elde ettiğimiz tanımlar, sonuçlar hep başka kavramları kullanarak yapılan tanımlardır.

    fakat, bu kadar karamsar değiliz. özel ve genel görelilik artık zamanın her bir noktada farklı olduğunu gösterdiğinde ve kütle, hız gibi başka fiziksel büyüklüklerden etkilendiğini ispatladığında, bilim insanları zamanı incelemenin mümkün olduğunu ve onu diğer kavramlardan bağımsız ama uzaya bağımlı yeni bir kavram ortaya çıkarılabileceğini fark ettiler, fakat sonsuz kavramı özellikle de başka bir opsiyonu öğretilmeden yerleştirilen soyut-sonsuz kavramını değiştirebilmek ya da hayal edebilmek zordur. bu yüzden zamana dair tam bir tanım yapmak da zordur. bu yüzden ne kadar çalışılırsa çalışılsın, temel bir tanım sabitlemek henüz mümkün değil görünüyor.
    zaman hakkında ki en farklı tanım john wheeler'dan gelsin; "bu lanet olası boyutun yaptığı tek bir iş var, her şeyin aynı anda olmasını engelliyor."
  4. aslında zamanda ilerlememek yani sabit durmak mümkündür, ışık hızında gidildiğinde tabi. bu da demek oluyor ki ışık hızında giden varlıklar, yani ışığın kendisi, hızını koruyabildigi sürece asla yaşlanmaz.

    evrenin başlangıcında, 13 kusur milyar önce big bang ile ortaya çıkan bir foton, bi şekilde halen yol alıyorsa eğer, halen 0 yaşındadır. sonradan ortaya çıkan diğer tüm fotonlar gibi, bu sabah yüzüne çarpan o taze sabah güneşi gibi...
  5. fizik ve matematiğin yanı sıra felsefede de önemli yer tutan bir kavram. zaman konusunda aklıma hep felsefe hocamın sorduğu şu soru takılıyor; "zamanı anların peşi sıralığı olarak tanımlıyorsak birinci anı ikinci andan ayıran nedir?"
  6. muhakkiklerden biri, mutasavvıfların: "zamanı allah yaratmıştır." sözü için der ki: "bu söz kökleri itibarıyla çelişkilidir. zira zamanın yaratılması da bir fiil olup bu fiilin de bir zaman içinde vukua gelmesi zaruri olduğundan bundan evvel de başka bir zamanın bulunması icap eder." ve böyle silsile takip edip gider.
  7. algısının , anlamının en zor ve karmaşık olduğu kavramdır.
    hala üzerinde çalışmalar yapılmaktadır ve tam olarak bilinememektedir.
    aynı zamanda en çok dikkatimi çeken ve meraklısı olduğum bir konudur.
  8. zamanı bilimsel açıdan ele aldığımızda hala doyurucu bir tanımdan uzak olduğunu düşünüyorum.

    göreceli olduğu zaten çok aşikar. görece konusu ise zamanı yaşayan maddenin momenti, hacimi, hızı ve diğer fiziksel kurallara bağıntısı ile algılanıyor.

    bir insan olarak zamanı ele aldığımızda fizik kuralları içerisinde düzenleme ve değiştirme gibi işlemleri yapabilmemiz için insan vücüdüna tanımlanmış bir kredi olduğunu düşünmek işlemleri kolaylaştırıyor.

    yaşam süremiz toplam kredi miktarımız ve doğduğumuz gün krediden tüketmeye başlıyoruz.

    bu bağlamda toplumsal olarak ele aldığımızda başka bir insanın kredisini tüketmek (zamanını çalmak) suç olmalı diye düşünüyorum.

    birkaç yüzyıl içerisinde zaman kavramı insanoğlu için bambaşka bir anlamlar ifade edebilir, fakat günümüzde sahip olduğumuz en değerli şey zamanın ta kendisi.
  9. evrenin işleyiş düzenine göre sistemleştirilmiş anlar (lahzalar) dizisidir. lâkin, insan algılarının öznelliği sebebiyle değişmez, sabit bir algılanabilirliği olmadığı düşünülür ve dile getirilir sık sık... zaman, öyle bir boyuttur ki, bu boyutta ilerlememek namümkündür.
  10. su an gecmeyendir. ama;

    bazen hizina yetisilmez, bazen de saniyeler bi turlu dakika olmaz.

    kendim icin;
    mutluyken fiti fiti akar, mutsuz oldugumda kanser eder.