• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.93)
Yazar oğuz atay
tutunamayanlar - oğuz atay
'tutunamayanlar', türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. berna moran, oğuz atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. moran'a göre "oğuz atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yapar." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)
  1. özellikle uğraşılsa bu kadar ele ayağa düşürülemezdi: kitaptan devşirme espriler, olric muhabbeti vs. güzelim kitabı yarı entel ergen manifestosuna çevirdiler, okuyan da okudum diyor okumayan da. soruyorum mesela oğuz atay "ne yapmalı " başlıklı bölümde çok iyi bilinmesi gereken filozof ve edebiyatçılar olarak hangi dört isimden bahsediyor diye, hiçbirini bilemeyenler veya bön bön bakanlar oluyor. böyle olmamalı diyorum kendi kendime.

    hiç kitaplarla alakası olmayan birisiyken felsefe öğretmenime aşık olup edebiyat bölümünü kazandıktan sonra (felsefe seçersem aşık olduğum anlaşılır diye edebiyat seçtim) birisi fakültede, sohbet arasında kitaptan "bütün felsefe tarihini bilmeme rağmen manavın beni kazıklamasına engel olamıyorum" diye bir alıntı yapmıştı. merak edip hemen yazarı kitabını sormuştum. aradan birkaç ay geçtikten sonra bu alıntı ile kitabın yayınevi aklımda kalmıştı sadece, yazarı ve kitabın adını hatırlayamamıştım. internette yayınevinin yazar listesinden arayıp bulup öyle okumuştum. hayatımda okuduğum iki ya da üçüncü kitaptı. kitabın başından itibaren bahsedilenlerin gerçek mi kurmaca mı olduğunu ayırt edemeden ve bundan fazlaca keyif alarak okumuştum. kitabı okurken sanki bütün çıkarcı, samimiyetsiz insanları karşıma almışım da onlara bu iğrençliklerini haykırıyormuşum gibi hissediyordum. bunlar olurken ben edebiyat birinci sınıfı henüz bitirmiştim ve yaz tatilinde babamın sanayideki dükkanında kendi öz babam tarafından sömürülüyordum(yaklaşık üç senedir görüşmüyoruz). tarih vermek gerekirse de bundan yaklaşık on sene öncesinden bahsediyorum. sonrasında okul başlayınca herkese kitaptan bahsediyorum falan derken meğersem kitap edebiyatımızın en iyi birkaç romanından birisiymiş. ama yine de bu kadar popüler değildi. zaten taşrada üniversite okuduğum için pek kimsenin de ilgisini çekmiyordu, çok samimi olduğum bir arkadaşım dışında. böyle olunca kitabı yücelttim de yücelttim. bu kitabı seven bir kadınla ben ömür boyu yaşarım falan diyordum. o zamanlar bulamadım, sonra herkesin diline düşmeye başlayınca da zaten "tutunamayanlar" yavaş yavaş kayboldu ve "tutunamayancılar" türemeye başladı.

    oğuz atay kişisel tarihimin ihtilal döneminde (bkz: baskasıolarakkendisi'nin edebiyat okursa evlatlıktan reddetmekle tehdit eden babasına başkaldırması ve kendisini tanıması) bana yol gösteren abimdir, hocamdır. değer olarak bir sıralama benim için zor olsa da kronolojik olarak felsefe hocamdan sonra gelir. sonrasında fakültedeki değerli bir hocamı da burada anmam gerekir.

    sonuç olarak, kendisini etrafımdaki neredeyse kimsenin tanımadığı bir dönemde onu hocam, abim gibi görecek kadar içselleştirebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. yani bu "tutunamayancı" tayfayı eleştirirken "bu kitabı en iyi ben okudum ben anladım" (ki sonradan bu yanılsamaya kitabı okuyan birçok kişinin düştüğünü gördüm) demiyorum tabi ama yanlış bir şeyler var, böyle olmamalıydı yani.

    bu arada yazının başında bahsettiğim dört kişi: franz kafka,friedrich nietzsche, soren kierkegaard, oswald spengler. kierkegaard ile kafka'yı büyük ölçüde okudum, diğerlerini de okuyacağım hocam. iş, güç, düzen derken ben de kaybettim kendimi, bir şey de başarabildiğimden değil ama kayboldum yani. ama yavaş yavaş toparlanıyorum hocam, fırsat bulursam almanca öğrenme hayalleri falan kuruyorum.

mesaj gönder