1. üniversitede ders verirken öğrenci kitlesinin derse gelip en azından neler olup bittiğinden haberdar olmalarını sağlamanın iki yolu var:

    - notla korkutup öğrenciyi derse gelmeye zorlamak
    - yoklamayla korkutup öğrenciyi derse gelmeye zorlamak.

    son zamanlarda bu güç ilişkisinin iki ucunda da bulunabiliyorum. sınavından-ödevinden gereğinden fazla not kırarak öğrencinin derse ekstra ilgi göstermesini sağlamak verimli bir yol değil. hem insanların hayatlarını zorlaştırmış hem de onları bir ihtimal ders içeriğinden uzun bir süre için uzaklaştırmış oluyorsunuz. adil olduğunu düşündüğünüz şekilde notlandırma yaparsınız.

    peki yoklama da almadınız, ve dersin içeriği çok da zor değil, o zaman ne olacak?

    öğrenci mantığı der ki: bırak gelmeyen gelmesin gelen dinler.
    yahu o gelen kitle bazen o kadar az oluyor ki.

    şimdi sınıf ortamında bipolar bir ilişki var. öğrenci varlığı öğrenmeyi arttırıyor. derse gelen 30 öğrenciden 2'si konuşsa, 1'i kayda değer birkaç noktaya değinse o sınıftaki herkesin faydasına. bu bir.

    ikincisi, bu insanlar 18-19 yaşında halen çoğunlukla çocuk olan insanlar. sabah 2 saat daha fazla uyumak için derse gelmez, öğlen çay muhabbeti için derse gelmez, akşam hava güzel olduğu için derse gelmez. kalkıp 25 yaşındaki adamı derse zorla getirtmek elbette tuhaf, fakat yaş 18 olunca eğitim meselesinde pek bir şuur gözlemlenemeyebiliyor.

    bu elemanların entelektüel birikimlerine verdikleri değer yaş ilerledikçe artabiliyor, eyvallah, ama o yaşta bu değer inanılmaz düşük çoğu insan için. gelen de daha iyi notlar almak için geliyor zaten. farkında olmadan okuyup öğrenip sonra farkına varıyor belli başlı meseleleri.

    dolayısıyla, o kadar da tuhaf olmayan durumdur.

    not: bahsettiğim mesele, öğrencinin entelektüel birikimine katkıda bulunan bölüm ve dersler için geçerlidir.

mesaj gönder