• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.50)
mon roi - maiwenn
ilişki tony’yi yavaşça öldürüyor. oysa ilk tanıştığında, georgio onu kıvrak zekasıyla, ani güzellikleriyle, özgürlüğüyle etkilemişti; ertesi sabah uçar gibi birbirlerine düşmüşlerdi. o sabah, tutku ve aşkla olduğu kadar, acı ve yalnızlıkla dolu bir on yılın ilk sabahıydı tony için. prensim, ilişkinin sonuyla açılıyor: tony’nin bir kayak tatilinde kırdığı bacağını iyileştirmek için gittiği bir rehabilitasyon merkezinde; tony’yi bacağından çok daha fazla yeri kırık bir halde görüyoruz. georgio’nun ilk başta tony’yi çeken özgürlüğünün yokluğa, kıvrak zekasının yalanlara, inceliklerinin başka kadınlara döndüğü, tony’nin yine de aşkta kaldığı, dayandığı ve dayanamadığı yıllara tanık oluyoruz. bu can yakan bir aşk ve bir kadın hikâyesi. prens’i tony’nin canını yakarken, tony’nin deli-aşkını, düşüşlerini ve yok oluşlarını canlı bir kalbin atışları gibi duyumsuyoruz. belki de ruhun gücü dediğimiz şey, alışılageldik tanımların arkasında bir yerde yatıyordur. (if istanbul tanıtımından)
yönetmen
maïwenn
senaryo
etienne comar, maïwenn
görüntü yönetmeni
claire mathon
kurgu
simon jacquet
müzik
stephen warbeck
oyuncular
vincent cassel, emmanuelle bercot, louis garrel, isild le besco
  1. @saoirse'ye katılmamak mümkün değil. gerçekten de ortada aşk filan yoktu. sağlıksız hatta hastalıklı, ilişkinin her iki tarafının da zaaflarını ve saplantılarını ilişkiye doğrudan taşıdığı bir bağımlılık (bakın bağlılık değil) ilişkisi. bu tür ilişkileri belki bu kadar billurlaşmış şekilde değil ama (ki bazen buna bile rahmet okutacak düzeyde olanları da mevcut) hemen her yerde görmek olası (hiç kendimi dışında tutmadan söylüyorum). ne bekliyoruz ki? iki sağlıksız bireyden sağlıklı bir ilişki nasıl bekleyebiliyoruz ya da?

    kimi zaman herkesin düştüğü hataya ben de düşerek tony'nin yaşadıklarının sorumlusu olarak georgio'yu gördüm film boyunca. ama elbette bu hakikat değil. hiç kimse hele de o yaşta sağlıklı bir bireyi hasta edemez ya da delirtemez. tony, georgio'ya kendini incitme, canını yakma hakkını vermeseydi, ilişki sarpa sardığı anda yeter diyebilip bir nokta koyabilseydi zaten yaşananlar travmatik hale dönüşmeden bitecekti.

    ikisi de hastaydı hadi yumuşatayım ikisi de sorunlu insanlardı ama hastalığın/sorunların da etkisiyle karşılıklı birbirlerini hasta etmekle suçluyordu. işin kötüsü aile fertleri de bu noktada pek tarafsız olamıyor ne yazık ki. tony'nin erkek kardeşinin sözleri tam da bunu gösteriyor.

    !---- spoiler ----!

    bir dakika. hasta olan o ama ilaç alan sensin. öyle mi yani?

    !---- spoiler ----!

    bu arada her ne kadar popüler psikoloji diliyle olsa da, psikiyatristin diz ağrısı (ya da dizle ilgili sorunlar diyelim) ile ilgili psikolojik tespiti bence çok yerindeydi. ne yazık ki sorunlarımızın kökeni ya da çözümünde ruhsallığın ne kadar belirleyici olduğu mevzusunu inkar ediyoruz sürekli olarak. bu da çözümü neredeyse olanaksız kılıyor.

    !---- spoiler ----!

    dizler bırakma, teslim olma ve geri çekilme kapasitemizi simgeler çünkü dizler sadece geriye hareket eden eklemlerdir. dizlerimizdeki sorunlar hayatta yaşadığımız ve kabul etmekte zorlandığımız olayları temsil eder. dolayısıyla da iyileşme süreci psikolojik iyileşme ile de paralel gider.

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder