1. bir arkadaşımın ayağına şarjörü boşaltmışlar. benim solculuk oynadığım yıllarda tanıştığımız, kendini faşist olarak tanıtan, milliyetçiliğinin altını daha kalın çizen ama bence islamcı yönü daha ağır basan bir adam. elbette üzüldüm, elbette endişelendim ama pek de yadırgamadım. silahla yaşayan silahla ölür. 25 yıldır ruhsatlı ruhsatsız makineyle dolaşır.

    bir de yüzüne de sürekli söylediğim şey; ortalıkta, aksiyonun içinde olmayı, kendisi hakkında konuşulmasını sever. onu ilgilendirmeyen meselelere de zıplar.

    ortak arkadaşlardan duyduktan ve hayati tehlikesi olmadığını teyit ettikten sonra telefon ettim. “kurşun döktürmüşsün diye duydum koç, nazar varmıştır üzerinde, çıkmıştır.” dedim.

    iki gülüştük, kısaca olaydan konuştuk. o meseleyi geçtik. laf lafı açtı. çocuklarından bahsetti. “sen neden evlenmedin?” diye sordu.

    “kısmet” dedim. “annen baban baskı yapmadı mı?” vs vs ısrarcı oldu, konuyu kapatamadım.

    dedim “koç, ben senin gibi zengin değilim, senin gibi yakışıklı değilim, senin gibi zeki değilim, senin gibi kültürlü değilim, senin gibi ağzım laf yapmaz. hangi kadın beni ne yapsın?” .

    hoşuna gitti çakalın. hiç sen daha yakışıklısın, sen daha kültürlüsün, sen daha zekisin, senin ağzın daha çok laf yapar vs vs demedi. sesi bir keyifli, mutmain hale geldi.

    kendinden emin ve mutlu mesut sadece “2 metre boyunda adamsın. boyun posun yeter da” dedi.

    ben kahkahayı patlattım. ancak o zaman anladı. bir bozuldu. “sen duygusalsın” dedi geçti.

    “lem sadakalarını versem senden iyi, bakıyorum pek bir hoşuna gitti.” dedim.

    “daaa bırak onları, şu zaman geliyorum oraya. görüşelim.” dedi.

mesaj gönder