• izledim
    • izliyorum
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.25)
yeditepe istanbul
olcay (zuhal olcay) ve kızı duru (özgü namal) sürdürdükleri rahat ve güzel yaşamı olcay'ın eşi engin'in (ilhan şeşen) intihar etmesi sonucu kaybederler. artık zengin değillerdir. engin'in iflas ederek intihar etmesi sonucu evlerinide kaybederek yepyeni bir hayat için yepyeni bir mahalleye taşınmak zorunda kalırlar. artık hayatları hiç bir zaman eskisi gibi olmayacaktır.
  1. allah kimseyi gördüğünden aşağı düşürmesin derler. yedi tepe istanbul bu söze uygun bir hikâyeyle başlar. olcay (zuhal olcay) kendilerine büyük bir borç bırakarak ölen kocasının ardından kızı duru'yla (özgü namal) kimsesiz ve parasız kalakalır. herkesin kendi çıkmazlarında saplanıp kaldığı bir mahallede yaşamaya başlarlar.

    başlarda çok konuşmasa da uğur polat'ın varlığı diziye derinlik katmaktadır. aman allahım bu nasıl etkileyici bir ses tonu. hani iki fransız birbirine küfretse bile şiir okuyor zannedilirmiş ya uğur polat o sesiyle küfretse bile hayranlıkla dinleyebilirim.

    mahalleye yerleşen anne kız piyano resitali verilen salonlar dışındaki hayatla tanışırlar. en sevdiğim karakter üniversitede okurken siyasî olaylar yüzünden hapse düşen ve hapisten sonra bir ruh gibi yaşayan, pek konuşmayan ali'dir(uğur polat). ali, olcay'ı gördüğünde "merak etmeyin, burada güvendesiniz." der. bu onun ne kadar zor zamanlar yaşadığını göstermektedir. zamanla şarkı bile söyler. söylediği şarkının ahmed arif'in "içerde" adlı şiirinin bestelemiş hali olması manidar. "dağlarına bahar gelmiş memleketimin/ haberin var mı taş duvar/ demir kapı kör pencere/yastığım, ranzam, zincirim/uğrunda ölümlere gidip geldiğim" diline dolanmıştır. o "içerde" kalmıştır.

    mahallenin romanını yazmak isteyen, "işi gücü aylaklık" olan yusuf(emre kınay) kendini o kadar güzel ifade eder ki. "otuz beş yaşındayım/ daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım o kesin." dediği an seyirci de yaşayıp yaşamadığını sorgular.

    berber(güven kıraç) mahallenin filozofu gibidir. onu bir başka seviyor insan. özellikle duru'ya âşık olan ömer'in ona aşkın tarifini sorduğu anda verdiği şu cevap çok sevimlidir: "aşk lunaparktaki tahta ata benzer. hani jetonla çalışır ya böyle atarsınız içine. bir ileri bir geri. sanki bir yere gidiyormuşsun gibi bir his içinde. bir coşku, ayakların yerden kesilir.halbuki bir yere gittiğin yok. tahta at çakılıdır oraya. jeton bitince rüya buraya kadar."

    meral okay'ın oynadığı havva ise mahallede herkese kucak açan, bilgece sözleriyle insanı etkileyen bir karakterdir. öyle ki izlerken gidip omzuna yaslanıp ağlayası gelir seyircinin. ali'nin hapiste yattığı zamanlarda yaşadığı acılar dışında yıllar önce her şeyi bırakıp giden kızına hasret çeker.

    ali kırk yaşındadir. yusuf'un kızkardeşi nilgün(yeşim ceren bozoğlu) yıllardır ona âşıktır ve hâlâ onunla evlenmeyi bekler. oysa ali'nin dış dünyayla bağlantısı yoktur. bir gün nilgün ona der ki: "seni bana bırakıyorlar ya böyle çocuklar gibi, çok seviniyorum. kimlere hayır dedim senin için. onlar çoluk çocuğa karıştı ben hâlâ çeyiz düzüyorum."

    "bir acı telaffuz edilemiyorsa bir eziyetmiş." der berber. sanki herkes adına konuşur. devamında söylediği "şu hayatın bize layık gördüğü yere bak. hak ettiğimiz yerde miyiz?" sözü dizideki herkesin ortak sesidir aslında. çünkü dizideki herkes hayatta bir noktaya takılıp kalmıştır ve bir şeylere ulaşmak arzusu taşır.

    yusuf, olcay'la tanıştığı akşam "sokağın hayatında alçakgönüllü bir parantez açılmış, kimin umurunda." der. yedi tepe istanbul da bir zamanlar düşlerimize açılmış bir parantezdi. güzeldi, iyiydi, kaliteliydi...

mesaj gönder