1. sabah saat 03.02 de merkez üssü kocaeli körfezi - gölcük, şiddeti 7,4 olan, türkiyenin yaşadığı en büyük deprem.

    üzerinden 16 yıl geçince tüm acıların sadece sayılarla anılması çok acı ancak resmi rakamlara göre yaklaşık 18.000 kişi hayatını kaybetmiştir. resmi olmayan rakamlar ise 50.000 i bulduğunu söylüyor. depremde ölen ve denizde kaybolan yakınlarının çoğu kayıtlara geçmemiş biri olarak bu ikinci rakama daha çok inanıyorum.

    üzerinden bunca yıl geçse gözün önünden gitmeyen yüzlerce görüntü kulaktan silinmeyen onlarca çığlık olarak kaldı.

    şimdi yıldönümü yaklaşıyor sadece medyaya malzeme olacak "acımız büyük" reklamları. sadece deprem anıtları önündeki yakınını kaybetmiş kalabalık gösterilecek 15-20 saniye, değirmendere sahilinden göstermelik bir buketi denize atacak bir muhabir sonra her kanalda "büyük istanbul depremi ne zaman olacak" programları çıkacak. bu da medya malzemesi yapılacak.

    ama annesi babası enkazda bulunamamış -muhtemelen kepçeyle toplu mezara atılmış ve üzerine kireç dökülmüş birer "kimsesiz ceset" olan- bir çocuğun acısını hala kimse konuşmayacak.

    deprem aslında rakam değil. korku değil. televizyona bir malzeme hiç değil. deprem aslında bu.
  2. alejandro zambra eve dönmenin yolları1985 şili depreminin anılarını anlatırken bir cümle kurmuş, çocukluğunun ömrü 17 ağustosta biten benim gibiler için kafada bir uğultu gibi dolaşan ama sözcüklere dökülemeyecek şeyleri söylemiş...

    "o zamanlar ölüm benim gibi çocuklar için görünmezdi, çıkıyorduk, o büyülü geçitlerde korkusuzca koşturuyorduk, tarihten muaftık. deprem gecesi her şeyin tepetaklak olabileceğini ilk kez düşündüğüm geceydi. şimdi bunun farkında olmanın iyi olduğunu düşünüyorum. her an bunu hatırlamanın gerekli olduğunu."

    ve evet her şey her an tepetaklak olabilir... bu çocuklar bunu bilir.