1. zamanında bir sakallı,
    ''aşık olmayı denedim, hem de bir değil iki defa; inanır mısınız baylar korkunç acılar çektim. aslında acı çekmediğimi ruhumun derinliklerinde biliyordum. gülmek gelirdi içimden ama yine de acı içinde kıvranmaya devam eder, üstelik delicesine aşıkmışım gibi kıskançlık krizleri geçirirdim...bütün bunların sebebi can sıkıntısıydı baylar, kesinlikle can sıkıntısı...''
    dostoyevski
  2. sonunda tatma şans(sızlığ)ına eriştiğim acımtırak duygu.
    şimdi üstüne bir ton karmaşık laf kalabalığı yaparak iç hesaplaşmamı tamamlamaya çalışacağım, çünkü kafamda dönüp duran tüm bu düşünce yumakları onları yazıya dökmedikçe yarım ve anlaşılmaz.
    aşamalardan geçiyorum, önceleri acımın biricik ve kimseyle benzeşmez olduğu sanrısına kapıldım şimdiyse çokca alelade ve değersiz olduğu inancına.
    güzel şarkılar dinledim, öfkeli şarkılar, sakinleştirici şarkılar, nasihatler.
    dostuma yazdım, beni rahatlatmasını ve umudumu kaybetmeme engel olmasını istedim içten içe.
    hayatımda ilk kez birine güvenme ve kalbimi açma cesaretini gösterdim, beni bana değer verecek birisi olduğuna inandırdı. gözlerimin içine çok gerçek baktı, beni olduğumdan çok daha fazlası olduğuma inandırdı.
    çok sürmedi tüm bu dengeyi alt üst etmesi. hızlıca bana kendimi hayatına zorla sokmuşum gibi hissettirdi, aşk dilenen nevrotik yapışık zavallı biriymişim gibi. anlamadım neden, soramadım.
    sordumsa da cevap alamadım.
    yazdım, tüm samimiyetimle yazdım, cevap alamadım. tedbirli de oldum, aptalca cesur ve açık da oldum. cevapsızlıklar ve belirsizliklerde boğuldum.
    sorun bende miydi, zamanlama mı yanlıştı, düpedüz aptal mıyım ya da her şeyi kafamda mı yaşadım bilmiyorum. yakında iyi olacağıma inanıyorum, bunları da dönüp baktığımda "acımı yaşadım, onunla yüzleştim" demek için yazıyorum.
  3. aşk acıtmaz, aşk mutluluk verir, acıtan şey aşk değildir.
    aşk yok olmaz, ne olursa olsun tekrar yazıyorum ne olursa olsun varlığını devam ettirir. devam etmeyen şey aşk değildir.
    aşk tek kişiliktir. başka başka aşklara yelken açanlar yelkenlerini başkalarına açsalar da aslında aşka açmazlar.
    aşk satın alınacak bir obje değildir. aşka karşılık aşk beklemek onu satın alınan bir objeye dönüştürür. aşka karşılık aşk bekliyorsanız ortada zaten sizin aşkınızdan bahsedilemez.
    aşk zihnin işi değildir. aşk gönlün işidir. zihin aşkı algılayamaz, aşkı algılayan şey gönüldür. aşık bilir ki aslında tüm evrende aşık olduğunu sandığı kişi de sadece kendisidir.
    aşk başkada saklı, ben sende.
  4. geçiyor geçiyor insan bir kez sevismeye görsün hemen geçiyor.
  5. tanımını, değerlendirmesini, karşılaştırmasını yapamayacağımız acı. acı dediğimiz şeyin skalası yok ölçemiyoruz hem de aşk dediğimiz şeyin ne olduğu konusunda hem fikir olabilmiş değiliz. insanların dayanıklıkları bağlanma şekilleri de bambaşka olunca aşk acısı bambaşka boyutlarda yaşanıyor.

    bazı insan kendine işkence eder gibi yaşıyor bunu ben o gruba dahilim. şimdi dönüp baktığımda ortada duygusal bir ilişki bile yokmuş ki dediğim aşkın acısını aylardır geçiremedim ama aynı sürede bir başkası evlilikten dönüp bir başkasıyla evlenmeye karar verebiliyor. aradaki farkı ben karşıdakine verilen değer ve kişinin kendi değeri olarak görüyorum iki ucunda ne kadar sağlıklı ilişkiler olduğu tartışılır tabi.

    bazıları için sevişince geçer, bazıları ölse geçecek gibi hisseder. sonuçta yaşanan en saçma acı.
  6. herkes aşkın yasını farklı tutar. bense yasımı yazarak tuttum. mektup yazar gibi günlük tutarak. iyi gelir miydi bilmem ama beni kurtarıyordu.

    birçok yolu var aşk acısını dindirmenin. evet, ama kurtulmak gerekir mi? biliyorum, bazen ağır gelse de yeryüzünün en güzel ve en katlanılabilir acısıdır. insan yaşadığına ikna oluyor. yaşama ikna olmanın en güzel biçimi çünkü âşık olmak. bir kez kapıldığınızda o büyüye, o anın değeriyle başlıyoruz yaşamaya.

    biliyorum, yine aşkın yasını tutacağım. bu sefer yasımı nasıl tutarım bilmiyorum ama ben sadece o'na âşık olmanın verdiği eşsiz güzelliğin değerini yaşamak istiyorum, şimdilik.
  7. kılıç yarasına benzer. başlarda çok can yakar. zamanla kabuk bağlar. acısı geçer. ama yara izini ömrün boyunca taşırsın.yıllar sonra bakarsın yarana.hatırlarsın o darbeyi.ama artık acıtmıyordur.
  8. küçük parmağımı sandalyeye çarpsam daha iyiydi dedirten acı. sızısı ona benziyor da geçme süresi meçhul
  9. "sızısı günü gününe tüssülenen o ilkten, bir her şeyden beri
    hüngür zıkkım mı ne aşk acısı
    ne yani, var mısın
    birtakım hayaletleri kimi eğri tablolara, portrelere
    el altından sokan müzayedecinin
    uyanıklığından mı ağır,
    ne yani, ben varsam sen de var mısın?" (bkz: oladı mecnunâne)