1. işin tatlı kısmını, kavuşmak değil de beklemek olarak gören kişi olabilir.
  2. köşeyi döndüğün zaman onu göreceğini düşünmekle doğru orantılıdır.
  3. bazen beklersiniz, hatta çok beklersiniz. yıllar sürer belki de. sonra farkedersiniz ki bulmaktan da korkuyorsunuz onu. ya artık o beklediğiniz kişi değilse, başkası varsa ya da reddedilirseniz... beklerken insanda belki de çok zavallıca da olsa bir umut vardır. işte insan o umut için bekler. o umudu hiç kaybetmemek için bekler. o son dala tutunmak için yaşamasa da ölmemek için bekler.
  4. tadına varmayanın aşağıladığı, dünyanın en acı verici hislerinden biridir. o kopup gitmiştir belki de, veya hiç gelmemiştir fakat içinde yaşatmaya devam edersin onu. bir parçası eksik makina gibidir umut, o gelir de çalışır bu makina diye beklenir aylarca, yıllarca. siz o güzel mantıklarınızla çığıradurun "uzatmanın alemi yok bittiyse bitti kardeş hayat devam ediyor" diye. hayat devam ediyor da sor bakalım istiyor muyum ben böyle hayata devam etmek?
  5. insan hep bekler.
    büyüyüp doğmak için en güvenli yerde bekler.
    yaşadığına yemin etse de ölümü bekler.
    bir yaz yağmuru kokusunda sevdiğini, bir durakta 511 nolu otobüsü, bir kahve söylediğinde kahvenin hazırlanışını bekler.
    insan hep bekler.
    kimi zaman beklemiyormuş numarası yaparcasına, kimi zaman hiç ölmeyecekmiş gibi ölümü, kimi zaman sevdiği hiç gelmeyecekmiş gibi. ama yine de bekler. beklemiyor numarası yapsa da bekler, istese de bekler, istemese de.
  6. yalnızca hayallerinde sınır tanımayanların yapabileceği bir şey bu.

    "gerçekleşmesi söz konusu olmayan bir şeyi bekleyen insan"ın psikolojisini çok yakından tanıyorum malesef. açıkça ifade etmek gerekirse; bu insan neden ve sonuçtan ziyade sürecin kendisine odaklanmıştır. yani anlamı olan tek şey beklemenin kendisidir. bu bekleyiş o kadar uzun bir zaman dilimidir ki, kişi zamanın akışı içerisinde bir o yana, bir bu yana bir yaprak gibi süzülür. "o gelene kadar bekleyeceğim" şeklinde bir cümle de duyamazsınız karakterin ağzından. çünkü onun gelmeyeceğini, süzülen yaprağın da toprağa düşmeyeceğine inanmaktadır. bundan başka bir şeye inancı da yoktur zaten.

    düşlerini zamanın akışından koparamadığından, zamanın kendisi de bir düş olmaya doğru hızla ilerler ve pek bir seçeneği de yoktur kişinin esasen. kaçınılmaz son, bu uykudur. gerçek dünya ile tek alışverişi soluk alıp vermekten ibaret hale gelene kadar, asla mutlu bir sonu olamayacak düşünden uyanamaz. beklemek, kendi dışındaki herşeyin ona kendi hızlarında yaklaşıp uzaklaşması demektir. olur da uyanırsa -yaprak bir şekilde yere düşerse-, artık bekleyecek bir şeyi olmadığından radikal bir insan olarak hayatına devam etmek durumunda kalır. bu radikallik sanıldığı kadar iyi bir şey değildir oysa. uzunca bir süre neden ve sonuçlardan uzak bir hayat sürmenin sonuçlarına katlanmanın zorluğu bir yana, gerçek dünyanın nasıl işlediğine şahit olmak ve bundan kaçmak çok daha zordur. artık maruz kalacağı zamansızlık budur. nihayetinde süreç insanı olan ve etkilere tepki veren kişi, bir anda kendisini dogmaların derin çukurunda bulur. yaprak düşe düşe bu çukura düşmüştür. çukurdaki hissiyatı tıpkı "asla gelmeyeceğini bildiği birisini beklerken" yaşadığı gibi, "asla çıkamayacağını bildiği kuyunun içinden birisinin onu çekip almasını beklemek" gibidir.
  7. bekleyenden öte bekleyeni seven için zordur. hayalete karşı savaşır o 3. kişi
    wtf