1. "bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda zıt tutkular. aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan arzu)."

    (bkz: varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera)
  2. "sevginin beni çılgınlıklara sürüklemesi artık imkânsız: hırs, yaşadığım şartlar yüzünden bastırılmış, ama başka bir biçimde ortaya çıkar bende, çünkü bence hırs, egemenlik isteğinden başka bir şey değildir; benim de bütün çevremdekileri boyunduruğum altına almak, kendime göre aşk, bağlılık ve korku yaratmak demek olan asıl zevkim egemenliğin başlıca belirtisi ve en büyük zaferi değil mi? başka birinin acılarının ya da sevinçlerinin kaynağı olmak hak, söz konusu değilken - gururumuzu bundan çok besleyen bir şey düşünülebilir mi? peki mutluluk ne? doyma noktasına ulaşmış bir gurur. kendimi dünyadaki öbür insanlardan daha iyi, daha güçlü hissedebilseydim, mutlu olurdum; herkes beni severdi. kendimde sonsuz bir sevme yeteneği bulurdum. kötülük, kötülüğe yol açıyor: ilk sızı, başkasına acı çektirmenin zevki hakkında bir ipucu veriyor bize. kötülük kavramı, gerçeğe uygulamak istenmedikçe, insan kafasında biçimlenemez: fikirler, organik yaratıklardır. derler ki, doğuşlarından biçim alırlar fikirler, bu biçim de eylemdir; kafasında daha fazla fikir barındıran biri, ötekilerden daha eylemcidir. bu yüzden de memur masasına bağlanmış bir dâhi, ya tıpkı durgun bir hayat süren, örnek davranışlar gösteren, sonra da damar tıkanmasından ölüveren biri gibi ölmek, ya da çıldırmak zorundadır."

    zamanımızın bir kahramanı - mihail lermontov
  3. yasa uygulayıcılarının öznel kanılarına dayanarak hükümdar ya da cumhuriyete karşı düşmanca bir niyet biçiminde yorumlayabilecekleri her türlü suçu kapsayan "hıyanet" maddesi bütün bağışıklıkları işlemez hale getiriyor ve tüm koşulları aşağılatıcı duruma indirgiyordu ( 167). imparatorun güvenliğinin, tüm adalet ve insanlık düşüncelerinin üstüne çıkarılmasından sonra, yaşlılar ve çocuklar da en zalim işkencelere uğratılmaya başladılar. roma dünyasının temel vatandaşları, bir alçak ihbarcının, belki de uydurma bir suçun ortağı, hatta 
    tanığı gibi ihbar edilmekten korkarak yaşamlarını sürdürdü­ler (168).

    bu korkunç kötülüklerden bir bölümü doğanın ya da servetlerinin kendilerine sağladığı nimetlerden dolayı hükümdarın kıskançlığını çeken az sayıdaki romalıları buluyordu. kendi halinde olan milyonlarca insan ise efendilerinin kıskançlık ve aç gözlülüğünden çok kıyıcılığından korkmaktaydılar.

    roma imparatorluğu'nun gerileyiş ve çöküş tarihi - 2
    edward gibbon

    s44-45
  4. tam bir yıl önce bugün paylaşmışım facebook'ta. ne çok şey değişmemiş;

    "demek sezar’ın kendini adadığı kitle, buydu; demek ki bu kitle için galya fethedilmiş, partların imparatorluğu mağlup edilmiş, germania’ya savaş açılmıştı; augustus’un büyük barışı bu kitle için gerçekleştirilmişti, ve şimdi aynı kitle, yine böyle bir barışı ayakta tutabilmek için yeniden devlet düzenine, tanrı inancına, hem ilahi, hem de insani bir ahlakın kurallarına geri döndürülecekti. onsuz hiçbir politikanın düşünülemeyeceği, ayakta kalmak istiyorsa eğer, augustus’un da dayanmak zorunda olduğu kitle de bu kitleydi; ve elbette ki augustus’un ayakta kalabilmekten başkaca bir isteği yoktu. ve nihayet publius vergilius maro’nun, mantua yakınlarındaki andes’ten gelme katıksız bir köylü çocuğu olan vergilius’un gerçi anlatmadığı, fakat ruhunu ve onurunu yüceltmeye çalışmış olduğu halk, yani roma halkı da işte buydu! yüceltmiş, fakat gerçek yüzüyle anlatmamıştı; yanlışı bu olmuştu ve aeneis’in italyalıları, demek bunlardı! bir kötülük, dalgaya dönüşmüş bir kötülük, dile getirilemez, kavranılması imkânsız bir kötülük dalgası alanda kaynamaktaydı; bu kötülük elli bin, yüz bin ağızdan kusuluyordu; bu kötülüğü herkes duymaksızın, hatta kötülük olduğunun bilincine bile varmaksızın birbirine haykırmaktaydı; buna rağmen yine herkes, cehennemi çağrıştıran bir kükremeyle, gürültü ve bağırışlarla bu kötülüğü boğmak, uyuşturmak peşindeydi; ne biçim bir doğumgünü kutlamasıydı bu!

    peki ama, bütün bunları fark edebilen yalnızca kendisi, yani vergilius muydu? toprak, taş gibi ağırdı; sular kurşun gibi ağırlaşmıştı ve kötülüğün cehennemine açılan krater, doğrudan vulcanus’un kendi eliyle açtığı, poseidon’un evreninin hemen yanı başında olan gürültü krateri,
    tam buradaydı."

    vergilius'un ölümü - hermann broch