1. bir kesiminin sabahları cenazeye katılıp gözyaşı dökerken, akşamları havai fişeklerle 'demokrasi'yi kutladığı bipolar bozuk bülke.

    eskiden bilge'nin dediği gibi 'güzel' ve 'yalnız'dı. ama artık tezer'in dediği gibi yalnızca 'bizi öldürmek isteyenlerin' ülkesi.
  2. “dünyanın, en tehlikeli eğlencesi türk olmaktır.

    burada hayatın bizzat kendisi bile hayata şaşar.

    altmış milyonluk bir bungee - jumping’dırhayat.

    bir beton zemine doğru milyonlarca insan süratle düşeriz.

    tam çarpacağımız zaman, kim olduğunu kimsenin bilmediği bir güç, ucunda sallandığımız lastik halatı çekiverir ve biz yukarlara sıçrarız.”

    alıntı şuradan: altan, ahmet. “ve kırar göğsüne bastırırken.”
    durumumuza uygun sanırım.
  3. türkiyeee türkiyee haydi zafereee türkiye türkiye ooooooooo
    yer gök inlesin bu sesi dinlensin hep seninleyiz türkiyem dediğimiz zamanlarda daha mı saftık ne ?
  4. bir düzen kurup da bir türlü yaşayamadığım güzeller güzeli, sahipsiz, garip ülkem.
  5. şu an bir staj kapsamında polonyadayım. darbe muhabbetini aynı akşam arkadaşımdan duydum. ertesi gün haberlere göz atıp vahşeti, amacı, türk halkını gördükten sonra bu ülke hakkındaki en son tereddütlerim de bitti.

    ailemi arıyorum vatsaptan, oğlum burdan konuşmayalım diyor, arkadaşla konuşuyorum, facebook paylaşımlarını silmekle meşgul. öteki önceden planladığı yurtdışı seyahatinin akıbetini düşünüyor yeşil pasaporttan dolayı.

    burda bedava dağıtılan gazetelerde darbenin bir oyun olduğu yazıyor, fakat çok sevdiğim aklıselim bir arkadaşımın facebook postunda namaz-türkbayrağı-cumhurbaşkanı üçlüsünü görüyorum.

    polonya staj grubunda başka milletlerden insanlar da olmak üzere 7 kişiyiz ve benle beraber bir türk arkadaş daha var. kendisi çok iyi bir insan. ancak ne zaman başbaşa kalıp muhabbet etsek bir şekilde keyfimiz kaçıyor. çünkü gündemimiz malum.

    daha şimdi bir mesaj geldi. arkadaş idam gelecek yüksek ihtimal diyor. ancak biliyoruz ki tecavüzden asılanlar, düşüncesini dile getirdiği için asılanlardan daha az olacak.

    henüz dönmüyorum, biraz zamanım var. daha sonra bol bol hissedeceğim türkiyeyi. ama şu an ilk defa ciddi ciddi daha az hissetmeyi, gitmeyi düşünüyorum. neyse daha burdayım, vodka çok ucuz.
  6. bir zamanlar deli gibi sevdiğim, sahiplendiğim, biri olumsuz konuştuğunda bozulduğum bir ülkeyken; şimdilerde içinde yaşayıp hiçbir aidiyet hissetmediğim yer. hakkında çok olumsuz benzetmem var ama bana kalsın. benim ülkem değil artık, vatandaşları benim milletim değil. benim asla ortak paydada buluşamayacağım, eline geçen ilk fırsatta benim canıma kastetmekten çekinmeyeceklerin ülkesi.

    belki çok zor, belki imkansız ama artık en büyük isteğim bu ülkeyi ve içindekileri geride bırakabileceğim bir hayat.
  7. yurtdışındaki akademisyen, gazeteci ve politikacıların hatta sıradan insanların bile çok daha iyi okudukları ülke. bütün dünya olan biteni ve olabilecekleri anlamışken bir biz anlayamadık ne halde olduğumuzu.

    ayrıca çok vasat ancak kendi kendimizce çok abartılmış bir ülkeyiz. mesela en basit yerden ele alalım. günümüzde müzik piyasası internet sayesinde son derece küresel bir pazarda ve çok yönlü bir şekilde büyüyor. etnik ve yeraltı ezgiler bile artık herkesin ulaşabileceği bir şeffaflıkta. birazcık kaliteli işlerle şöhret olmak bile çocuk oyuncağıyken bizim dünyaca ünlü bir müzik grubumuz ya da şarkıcımız var mı? sadece yurtdışında belli kitleler tarafından tanınan ve sevilen ancak ülkemizde değeri bilinmeyen çok başarılı bir kaç müzisyenimiz dışında hiç kimse yok. popüler kültür maymunluğunu savunduğum sanılmasın, sadece çok kalitesiz şarkıcıların bile ünlü olabildiği bu piyasada bizden bir kişi bile yok. o kalitesiz piyasada bile kabul göremiyoruz.

    spor desen tam bir hayal kırıklığı. çok para harcamamıza rağmen futbolda da başarısız bir ülkeyiz. olimpiyatlarda ya da bazı turnuvalarda madalya kazanan sporcularımızın çoğu ise dopingli. sadece kulüpler bazında ya da bazı bireysel branşlarda sporcuların kendi yetenek ve çabalarıyla alınmış bazı başarılarımız var, o kadar. onların da yine ülkemizde hiç değerleri bilinmiyor o ayrı.

    edebiyat, sinema, resim, heykel gibi sanat dallarında yine dünyaca ünlü bir kaç sanatçı ve edebiyatçımız var sadece. ülkemizde yetişmiş çok değerli yazarlarımız, şairlerimiz, yönetmenlerimiz var ve hep oldu ama çoğu vatan haini, komünist, kürt, alevi, solcu, sağcı vs. yaftalarla, baskıcı ve sansürcü politikalarla mücadele etmek zorunda kaldıkları için belki de çok daha iyi eserler ortaya koyabilecekken kendilerini kısıtlayarak potansiyellerini tam anlamıyla yansıtamadılar.

    bilimsel çalışmalarda ise ne durumda olduğumuz ortada zaten. hakkında konuşulacak bir "başarısızlığımız" bile yok.

    markalaşma konusunda da çok yetersiz bir ülkeyiz. kendimize ait doğru düzgün kaç markamız var ki? markan yoksa rekabet edemezsin. dışa bağımlı olursun. kimse kendini kandırmasın şöyle güçlü böyle büyük bir ekonomiyiz diye. gelir adaletsizliği çok yüksek ve dışa bağımlı bir ekonomiyiz yani onda da sınıfta kaldık. eskiden tarım ülkesiydik şimdi israilden tohum alıyoruz, tarım alanlarımızı imara açıyoruz. yanlış politikalarla elimizdeki en büyük ekonomik gücümüzü de kaybettik ve artık eskiden çok garipsediğimiz o avrupa ülkeleri gibi sayıyla, taneyle alıyoruz sebze meyveyi. hayvancılık yapamıyoruz, dışarıdan canlı hayvan ithal ediyoruz.

    üç tarafımız denizlerle çevrili ama balık yiyemiyoruz. çünkü açgözlülüğümüz yüzünden yanlış avlanıyoruz ve denizlerimizde balık kalmadı.

    siyasi ve askeri olarak zaten durumumuz ortada. bu çağda hala darbelerle mücadele etmek zorunda kalan bir ülkeyiz.

    demokrasi, kişisel hak ve özgürlükler, insan hakları, hayvan hakları, doğa ve çevre bilinci, basın özgürlüğü, sansür, güvenlik ve daha pek çok konuda da sınıfta kalmış bir ülkeyiz. ve daha bir sürü olumsuzluk ne yazık ki.

    yani şöyle bir bakınca hiç bir yeri doğru olmayan deve misali, "neremiz doğru ki" diyemeden edemiyorum.

    bir kaç başarılı sanatçı, sporcu, müzisyen, yönetmen ve oyuncu dışında yüzümüzü güldüren, bizi gururlandıran pek de bir şey yok. bir de doğası muhteşem bir coğrafya ve olağanüstü bir tarihsel zenginlik. hoş onları da mahvetmek için elimizden geleni yapıyoruz ama...

    velhasılıkelam; sürekli gergin, endişeli ve mutsuz bir halkız. yalnız özellikle belirtmek isterim ki bu söylediklerim şimdiki hükümeti ya da başka birilerini eleştirmek için değildir. biz hep böyle bir ülkeydik. her zaman vasat ama bu vasatlığına rağmen sürekli "yok şöyle iyiyiz, böyle güzeliz" şeklinde kendini kandıran, burnundan kıl aldırmayan, gereksiz bir milliyetçilik duygusuyla hep kendini diğerlerinden üstün gören bir halk olduk. ama ne yazık ki biz son derece vasat bir ülkeyiz ve artık bunu kabullenmeliyiz. neye el atsak kurutuyor, başarılı olamıyoruz kabul edelim.

    son zamanlarda çok fazla hayalkırıklığı ve acı yaşanmasına rağmen yine de ülkesini seven biri olarak bu durum beni gerçekten rahatsız ediyor. her türlü ayrımcılığa karşı biri olarak şovenizm ya da milliyetçilik yapacak biri de değilim ama yine de insan üzerinde yaşadığı bu sonsuz güzellikteki topraklarda biraz da olsa mutlu ve huzurlu olmak istiyor. kendimizi gereksiz bir özgüvenle sürekli yücelterek kandırmak yerine gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmedi mi? diğerlerinden daha iyi, üstün, başarılı değiliz hatta pek çok konuda daha kötü durumdayız. iyi olmak istiyorsak sadece boş boş konuşmak yerine çalışmalıyız hem de çok. ve okumalıyız, geliştirmeliyiz kafaları. yoksa daha çok ağlar, çok üzülürüz bu güzel ülke için. umarım bir an önce aklımızı başımıza alır ve düzeltiriz yanlışlarımızı.
  8. yalnız ve güzel ülkem demiş ya nuri bilge ceylan, biraz eksik kalmış sanki tanım, insan canının ucuz olduğu, her an her yerde başınıza herşeyin gelebileceği yalnız ve güzel ülkem...

    dün sabah sabiha gökçen havalimanına indim ve bagaj bekliyordum, eşim ve 2 yaşındaki kızımla birlikte. bagaj bekleme sürem yaklaşık 20 dakika sürdü. bu sürede sürekli çevreme bakıyordum, insanları gözlemliyordum farkında olmadan. bir korku doğdu içime ve kendimi de değil, kızımı bir an önce şu kalabalıktan dışarıya çıkarsam diye düşünmeye başladım. ilk kez içimde hissettim bu korkuyu, belki çok sakin bir yerden yine istanbul kalabalığına girdiğim için belki de çevremdeki insanların da tedirginliğini hissettiğim için. kimse sakin ve mutlu değildi sanki...

    o kadar kolay ve çabuk kabulleniyoruz ki olağanüstü olayları, toplumların psikolojisini alt üst edecek olayları çok sık yaşamamıza rağmen hemen normal hayatlarımıza dönmeye çalışıyoruz ve bu yüzden de içimize attığımız, düşünmemeye çalıştığımız olaylar yüzünden toplu bir paranoyaklaşma durumu sözkonusu.

    keşke tekrar en azından eski günlerdeki gibi yalnız ve güzel ülke olabilse...
  9. kibirli insanların içine tıkıldığı açık hava hapishanesi.