1. akşamın bir körü eve gelindiğinde düşünecek,hayal edecek birşey bulamayıp, çamaşır suyuna sarılıp evi güzelce bir temizleyeyim diyorsan . yalnızsın işte.
    mavi
  2. yalniz kaldınız sanırsınız,
    biliyorum.
    yalnız bırakılmışsınız,
    biliyorum.
    ötesi yok.


    ötesi var:
    yalnızlık
    müziğin bile seni dinlemesidir.
    yalnızlık
    insanın kendine mektup yazması
    ve dönüp-dönüp onu okuması
    yalnızlığın da ötesidir.
    (bkz: özdemir asaf)
  3. sessizliktir.
    mutluluğa özlemdir.
    çaresizliğin zehirli hâlidir.
    iğneli fıçıda çırpınmaya benzer.
    ilham veren gecelerin eşsiz parçasıdır.
    uzun kasvetli gecelerde dalıp gitmektir uzaklara.
    yorgunluktan bitkin düşene dek beklemektir yeni sabahı.
    sabahın ilk ışıkları süzülürken odaya, kuş cıvıltılarını dinlemektir.
    gözlerden uyku akmasına rağmen uyumamak için kendine acı çektirmektir.
    sonra artık dayanamayıp uykusuzluğa, renkli ve cezbedici rüya âlemine dalmaktır.
    yarı uyanık kalmayı öğrenmek ve rüyayla gerçeği harmanlayarak mutlu olmaya çalışmaktır.
    cevapsız sorular labirentinde varoluş gücünü yavaşça tüketen derin bir yaradır.
    gam ve keder girdabında savrulurken mutlu anı kırıntılarını unutmaktır.
    sevinci ve hüznü paylaşacağın kalender bir dost bulamamaktır.
    yaralı kalbi donmaktan koruyamayan sıkı bir paltodur.
    denizin sahip olduğu ve gözyaşının aradığıdır.
    dertli münzevinin huzur dolu sığınağıdır.
    lezzetli zehrin mis kokusudur.
    yaratıcı zihnin isyanıdır.
    deliliğin kardeşidir.
    aşksızlıktır.
  4. "insan kalbi başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetince açıktır." ahmet hamdi tanpınar'a ait bir söz.
    yalnızlık biraz da insanın güven duygusunun zedelenmesi sonucu ortaya çıkıyor ve kendisini toplumdan çekme gayretinde bulunuyor daha sonrasında ise kişi çevresini daraltmaya başlıyor ve yavaş yavaş kendini yalnızlığa bırakıyor.
  5. gürültülüdür.
  6. telefon rehberinde kayıtlı 327 kişi olmasına rağmen arayıp da dertleşebileceğin, sesini duyup da iyileşebileceğin kimsenin olmayışıdır yalnızlık. tercih edilebilir olanı nispeten katlanılır olmasına rağmen bir süre sonra onun da kronik bir hal almasından dolayı pek tavsiye etmiyorum.
  7. büyük bir esaret, kendinizle o kadar başbaşa kalmışsınızdır ki başkalarına güvenmek imkansız olmuştur, kendinizle o denli yaşamaya alıştığınız için bazen yanınızda biri olması bile katlanılır değildir. hayatınıza birini almak o denli zordur uzun bir yalnızlık yaşadıysanız. kimseye güvenmez, inanmazsınız her şeyi sorgularsınız sizi birinin koşulsuz sevmesi imkansız gibi gelir duvarlar örersiniz bu duvarlar o denli kalın olur ki yalnızlığınız kat kat artar sanki hayatınıza birini alırsanız yalnızlığınızı o sadık dostunuzu alıp götürecekmiş gibi olur. buda benim büyük çaresizliğim.
  8. yalnızlık; çok beğendin espriye yanında biri olsa kahkaha atacakken kimseye gösteremediğin için içinden gülmektir.
  9. yalnızlık bizi peşinden sürükleyen bir şey. durmuyor olan, sürekli akışın adıdır yalnızlık. pür bir suyun yüzeyi gibi şeffaf ve kırılgandır. yalnızlıktan kaçışta zamanı dondurmak istemeye dair bir şeyler var. o pür suyun akışını durdurmak isteği ile o yüzeyin kırılganlığını kalınlaştırmak isteği ile yanıp tutuşuyoruz. yalnızlık kondisyon gerektiriyor. yani nefes, ciğer, yürek gerektiriyor. çünkü hayatına dair olanları hep arkanda bırakmak zorundasındır. şeyleri arkamızda bırakıp unutmak istemeyiz her nedense. onları tutmak, saklamak, biriktirmek isteriz. içimizde şeyleri durdurup katılaştırmak isteyen ve savaşmak zorunda olduğumuz böylesi kompülsif bir itki var. bu olumsuz biriktirme itkisinde zamanı durdurmanın imkansızlığı ile çaresizce mekanda var olan maddesel şeylerde avuntu bulmak var. zaman su gibi akıp giderken biz yorgun bacaklarımızla taşlı ve engebeli patikada sürekli takılmaya, takılıp, takıldığımız yerde kalmaya meylediyoruz. çünkü sürükleyen zamana yetişmek için koşmak gerektiğine dair bir yanlış inanç var. oysa sakince yürümeyi denesek daha mutlu olabiliriz.

    hepimiz zamanın varlığı ile yüzde elli doluyuz. kendi kendimizi devindirmedikçe, yani çökeldikçe, içimizde ayrıştıkça, heterojenleştikçe çaresizce yalnızlıktan kaçma denemeleri yapıyoruz ve kötülük böyle zamanlarda ortaya çıkıyor. kendimize yalan söylediğimiz gibi çevremizdeki akışları da kitliyoruz.

    yalnızlık: kendi boşluğuna dökülme hali. ve eğer kendi boşluğuna dökülme hali tanımını doğru kabul edersek, için dışa taşması bağlamında özgürlük ile olan ilişkisine dair de bir bağlantı kurabiliriz.