1. Ya mantar ve et ile beraber soslanmış patates yaptım fırında. Michelin yıldızlı esnaf lokantası açmaya oynadığımdan değil ama, et biraz kuru olmuş. Yani ani ısıda mühürlerim diye düşündüm ama beceremedim. Yine de çok lezzetliydi.
  2. bayram sanıyorum benim için mutfak demek. zamanın büyük kısmını orada geçiriyorum. yapıyorum, pişiriyorum, yıkıyorum, kaldırıyorum... süreç yoğun akıcı devam edip gidiyor.
  3. öğrenci evinde hayli zorlandığımız eylem. hele ki bulaşık makineniz yoksa iş çığrından çıkıp bambaşka boyutlara evrilebiliyor. şimdiden afiyet olsun, kolay gelsin.
  4. yemek yapmak; malzemeleri bir araya getirip bir tencerede kaynatmaktan ya da süt, un, şekeri karıştırıp fırına vermekten öte bir ritüeldir. yemek yapmak tahmin edilenden daha zordur; fakat sofraya herhangi bir ürün koymak için yapılan faaliyetler bütünü olarak gayet kolaydır. herkes yemek yapabilir (ratatouille - brad bird ve jan pinkava); fakat herkesin yemeği lezzetli olmayabilir. ben bazı insanların elinin tatlı olduğuna inananlardanım. hani domates bile doğrasa lezzetli olur ya; işte öyle bir şey. bu anlamda yemeğe lezzet katmak, sadece pişirme sürelerini ayarlamak ya da doğru bileşenleri bir araya getirmekle ulaşılabilecek bir şey değildir. el lezzetinin nereden geldiğini ise hala merakla araştırmaktayım. acaba yemek yapmaktan zevk almak bunun için bir ön koşul mudur? yoksa yaradılışla bir alakası mı var? şu an için bu konuda bilgim yok; ama bu işin peşindeyim.
  5. yeri gelir üzerine aktivite yoktur.
  6. abartılıyor. herşeyin tarifi ortlaıkta artık. malzemen iyiyse, titizlikle takip edersen en alasını yapıyorsun.

    ilgi meselesi bir yandan da. zamanla elin alışıyor, alışverişi nasıl yapacağını öğreniyorsun, kendi tariflerine, denemelerine başlıyorsun. kimisi hiç oralı değil. önüne pilav haşla koy. yanına tavada tavuk döndür yeter. daha iyisini aramaz. bu insanlar pek hoşlaşmaz yemek yapmakla.