1. yalnızlık bizi peşinden sürükleyen bir şey. durmuyor olan, sürekli akışın adıdır yalnızlık. pür bir suyun yüzeyi gibi şeffaf ve kırılgandır. yalnızlıktan kaçışta zamanı dondurmak istemeye dair bir şeyler var. o pür suyun akışını durdurmak isteği ile o yüzeyin kırılganlığını kalınlaştırmak isteği ile yanıp tutuşuyoruz. yalnızlık kondisyon gerektiriyor. yani nefes, ciğer, yürek gerektiriyor. çünkü hayatına dair olanları hep arkanda bırakmak zorundasındır. şeyleri arkamızda bırakıp unutmak istemeyiz her nedense. onları tutmak, saklamak, biriktirmek isteriz. içimizde şeyleri durdurup katılaştırmak isteyen ve savaşmak zorunda olduğumuz böylesi kompülsif bir itki var. bu olumsuz biriktirme itkisinde zamanı durdurmanın imkansızlığı ile çaresizce mekanda var olan maddesel şeylerde avuntu bulmak var. zaman su gibi akıp giderken biz yorgun bacaklarımızla taşlı ve engebeli patikada sürekli takılmaya, takılıp, takıldığımız yerde kalmaya meylediyoruz. çünkü sürükleyen zamana yetişmek için koşmak gerektiğine dair bir yanlış inanç var. oysa sakince yürümeyi denesek daha mutlu olabiliriz.

    hepimiz zamanın varlığı ile yüzde elli doluyuz. kendi kendimizi devindirmedikçe, yani çökeldikçe, içimizde ayrıştıkça, heterojenleştikçe çaresizce yalnızlıktan kaçma denemeleri yapıyoruz ve kötülük böyle zamanlarda ortaya çıkıyor. kendimize yalan söylediğimiz gibi çevremizdeki akışları da kitliyoruz.

    yalnızlık: kendi boşluğuna dökülme hali. ve eğer kendi boşluğuna dökülme hali tanımını doğru kabul edersek, için dışa taşması bağlamında özgürlük ile olan ilişkisine dair de bir bağlantı kurabiliriz.

mesaj gönder