• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.81)
idi i smotri - elem klimov
"ikinci dünya savaşı'nın en karanlık dönemlerinden birinde, alman işgali altındaki küçük bir belarus kasabasındayız. naziler tüm yahudi köyleri yerle bir edip yerli halkı acımasızca katlederken 13 yaşındaki florya sahip olduğu tek şeyi, annesini bırakıp sovyet partizanların güçlerine katılır. partizanlar almanlar'a karşı savaşmaya gittiklerinde küçük florya, glascha isimli bir kızla arkadaş olur. bu sevimli dostluk esnasında florya kendi köyünün adım adım yok oluşuna şahit olur. savaş bir kez daha acımasızlığını kanıtlayıp insan hayatının ne derece ucuz olduğunu su yüzüne çıkarırken, suçsuz siviller bir kez daha hiç uğruna kaybeden tarafta olurlar."
  1. "dünya uğultudan ibaret ve biz yuvarlak bir uğultunun üzerinde yaşıyoruz sanki. her şey uğulduyor. özellikle duran şeyler daha çok uğulduyor benim gözümde. uğultu sadece ses de değil aslında, görüntüleri de bir çeşit uğultu olarak algılıyorum ben. bu yüzden ışıkların, mesafelerin, babaların, çocukların, umutsuzlukların ve daha bir çok şeyin uğultusu var. bunların yanı sıra, zamanın da uğultusu var tabii. bir toz bulutundan ziyade, mat ve kendi içine doğru bir yolculuk eden bir uğultu bu. kıvrım kıvrım ve dairevi. uğultu kelimesini kullanmak aslında hoşuma gitmiyor ama kullanmak zorunda olduğumu hissediyorum. bugünkü dünyanın uğultusu, anlamların yerinden oynadığı, araya silah patırtılarının girdiği, kalın ve rahatsız edici bir şey. keşke daha kesik kesik, daha zarif uğultular olsaydı." diye yazıyor hasan ali toptaş, hayvan dergisinin mayıs 2006 sayısında. filmin bana hatırlattığı, ilk olarak bu yazı oldu. uğultulu, vızıltılı, gürültülü bir sağırlık var sanki filmde.

    öncesinde das weisse band izlenmeli bence. orada konu edilen alman çocuklarının yetiştikleri o ortamdan çıkıp dünyanın başına nasıl bela olduklarını bu filmde görebilirsiniz. 

    köyleri yakıp yıkan, insanları öldüren naziler de, "bir partizan asla kaç faşist var diye sormaz. faşistler nerede diye sorar." diyen sovyet gerilla da militarizmin, milliyetçiliğin, yapay sınırlar için savaşmanın mide bulandırıcılığını yansıtıyor. ve aklıma albert einstein'ın "fikirler ve tercihler" kitabındaki o ünlü sözleri geliyor:

    "eğer bir insan marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde, her nasılsa yanlışlıkla bir beyni olmuştur. uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir. emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi. benim anlayışıma göre sıradan bir cinayet savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.”

    son sahnelerde, "bu bir savaş ve kimsenin suçu yok." diyen alman'ın sözlerini daha iyi değerlendirebilmek için nurdan gürbilek'in "sessizin payı"nda, "suç ve ceza" başlıklı yazısında incelediği "kopuş stratejisi" de  okunmalı mutlaka. 

    keşke savaşa dair şeyler  the secret of santa vittoria'daki gibi eğlenceli olabilseydi ama bu film, savaşın tüm iğrençliğini ve insanlıkdışılığını yüzümüze çarpıyor. fliora'nın yüzündeki gülümsemenin yerini derinleşen çizgilere bıraktığı bu filmi, öncelikle, "gerekirse evlatlarımızı feda etmeye hazırız!" diyenlerin ve bu savaş çığırtkanlarını alkışlayanların mutlaka izlemesi gerekiyor.

mesaj gönder