• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.33)
zerkalo - andrei tarkovsky
birçoklarına göre tarkovsky’nin en derinlikli eseri olan ayna, yönetmenin kendi yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de hayatın kendisi üzerine şiirsel bir film. tarkovsky’ninki olup olmadığı belirsiz, orman içinde bir kulübede, ikinci dünya savaşı’nın öncesinde, yönetmenin eski karısı, annesi, babası, kendi ve ebeveynlerinin kuşakları arasında gidip gelerek anlatılan bir rüya, ayna’nın yansıttıkları.
  1. türkçeye ayna adıyla çevrilen film, tarkovsky'nin çocukluğunun filmdir. film ilk gösterildiğinde tarkovsky izleyenlerden bir şey anlamadıklarına dair mektuplar aldığını belirtir. filmi izledikten sonra bu eleştirilerin haksız olduğunu düşünüyorum. çünkü sanat eserinde anlam her zaman alıcıya gümüş tepsiyle sunulmaz. bazı çok katmanlı eserler karşısında izleyici veya okuyucu anlamak için biraz emek harcamalıdır.

    ayna'da, evi terk eden bir adamın geride bıraktığı çocuğu ve karısının hikâyesi anlatılır. tarkovsky'nin hayat hikâyesine baktığımızda annesi ve babasının tarkovsky dört yaşındayken ayrıldıklarını görürüz. film boyunca tarkovsky'nin babası arseny tarkovsky'e ait şiirlerin okunması filme ayrı bir güzellik katar.

    kadın hüzünlüdür. tarkovsky filmlerinin olmazsa olmazı su ve yağmur bu film boyunca da kendini gösterir. kadın ya banyo yapmaktadır ya da yağmur altında sırılsıklamdır.

    film başlarında anne rolündeki kadın bir çitin üzerinde uzaklara bakar. bu sırada kadının yanına gelen adamın ona söylediği şu sözler filmin en beğendiğim replikleridir:
    !---- spoiler ----!

    "hiç bitkilerin hissedebildiklerini düşündünüz mü? hiçbirinin acelesi yok. oysa, biz, etrafa koşturup yaygara koparıyoruz, sıradanlığımızı haykırıyoruz. çünkü iç doğamıza güvenmiyoruz. sürekli şüphe içindeyiz ve telaşlıyız. durup düşünmeye zamanımız yok. "

    !---- spoiler ---!

    filmin konuşmaya çalışan kekeme bir çocukla başlatılıp çığlık atan bir çocukla bitirilmesi bana çok anlamlı geldi. sanki filmin başında tarkovsky çocukluğunu anlatma ihtiyacı içindedir. filmin sonunda ise "oh rahatladım" dercesine bir çocuk çığlığına yer verir.

    filmde ikinci dünya savaşından belgesel parçaları var. bu bölümlerde savaşın acımasızlığı, yıkıcılığı gözler önüne seriliyor.

    tarkovsky mühürlenmiş zaman adlı kitabında ayna'nın çekim aşamalarından bahsederken çocukken oturdukları evi yeniden yıkıntıkarının üzerine inşa ettiklerinden bahseder. öyle ki evin yapımı bitince annesini götürmüş. ev tarkovsky'nin çocukluğundaki haline o kadar benzetilmiş ki annesi şaşkınlığını gizleyememiş.

    bir ayrıntı daha var ki tarkovsky filmlerinin neden bu kadar etkileyici olduğunu gösteriyor. onun çocukluğunda evlerinin etrafındaki tarlalarda karabuğday ekilirmiş. karabuğday tarlaları bembeyaz çiçekler açarmış. tarkovsky film çekimi için oraya gittiğinde çiftçilerin yonca ve yulaf ektiğini görmüş. onlardan karabuğday ekmelerini rica ettiğinde bu topraklarda yetişmeyeceği gerekçesiyle kabul etmemişler. tarkovsky de çocukluğundaki bu görüntüyü yakalayabilmek için toprak kiralayıp karabuğday ekmiş. buğdaylar çiftçilerin şaşkın bakışları karşısında boy vermiş. devamını ondan dinleyelim: "karabuğdaylar çiçek açmasaydı film ne olurdu, bilemiyorum... çiçek açması benim açımdan o sıralar ne kadar önemliydi!"

    film gösterime girdiğinde tarkovsky filmin hayatıyla çok fazka ilgili olması bakımından eleştirilere maruz kalmış. bu değerlendirme karşısında tarkovsky ayna'yla ilişkisini, ayna filmiyle yapmak istediğini şöyle dile getirir: "ayna'da benden değil, bana yakın olan insanlara karşı duygularımdan, onlarla olan ilişkimden, hiç tükenmeyecek anlayışımdan, ama aynı zamanda onlara karşı işlediğim ve hiçbir zaman düzeltemeyeceğimi düşünüdüğüm günahlarım ve başarısızlığımdan söz etmek istemiştim. kahramanın içine düştüğü ağır buhran sırasında en ince ayrıntısına kadar hatırladığı olaylar ona acı vermekte, onun içinde bir özlem, bir huzursuzluk yaratmaktadır."

    filmde tarkovsky'nin çocukluğunu oynayan alexei'nin annesini ve karısını aynı oyuncu oynar. anne marişya sürekli üzgün, mutsuz, psikolojik olarak çökmüştür. çalıştığı matbaadaki lisa adlı arkadaşı onu dostoyevski'nin ecinniler romanındaki maria timofeyevna'ya benzetir ve onun anneliğini eleştirir. timofeyevna sürekli abisinden dayak yiyen üzgün bir tiptir. marişya anne olarak da aleksie'ye uzaktır. alexei ona karşı olumsuz duygular içindedir. alexei annesiyle telefonda konuşurken aralarında sağlıklı bir iletişim olmadığı görülür. alexei de karısından boşanmıştır. karısının annesine olan benzerliği onu mutsuz etmiştir. alexei'nin çocukluğunu ve kendi oğlu ıgnat'ın çocukluğunu da aynı oyuncu oynar. bu da ikisinin çocukluğunun birbirine benzerliğini gösterir.

    film boyunca babanın bıraktığı boşluk hissedilir. çocuk uykusundan " baba! " diyerek uyanır. bu sahneden sonra yangın çıkması sanki babanın giderken çocuğun içinde çıkardığı yangına işarettir. aynı çocuk yetişkinken telefonda annesiyle konuştuğu sırada "bu arada babam bizi ne zaman terk etmişti? " diye sorar.

    ayrıca adamın annesine söylediği şu sözler hemen dikkat çekiyor : "kelimeler bazen tüm duygularımızı ifade etmeye yetmiyor. sönük kalıyor. "filmin sonunda alexei'den hasta yatağında "beni rahat bırakın. sadece mutlu olmak istedim." sözleri duyulur.

    çocukluğuma dair içimde yükseklen alevleri hangi yağmurlar söndürür bilmiyorum. ah tarkovsky! eski yaralar bu kadar acımasızca kanatılmamalı.

mesaj gönder