1. basit bir yahudi meselesine (basitlikten kastım "sevmiyoruz öldürelim" basitliği) indirgenemeyecek kadar kompleks dinamiklerin sebep olduğu savaş. hollywood sağ olsun filmlerde gördüğümüz tek şey ağzından fireball çıkartabilen bir hitler ve bütün dünyayı sırf yahudileri öldürmek için işgal edecek bir ülke.

    bir laf vardır einstein'a atfedilen, bir şeyi basitçe anlatamıyorsan anlamamışsın demektir. tarih konusunda kendime güvenmeme rağmen, bu kadar karmaşık bir geçmişi anlatabilecek yetkinlikte olduğumu düşünmüyorum. bu yüzden madde madde, bizim sevdiğimiz şekilde, "hap şekilde bilgiler" formatında yazıyorum.

    -almanya'da hali hazırda 20.yy'ın başından beri yükselen bir yahudi düşmanlığı vardı. hitler (ve milyonlarca alman genci) daha o dönemden bu fikirlere maruz kalmıştı.
    -versay'da, özellikle almanya-avusturya arasındaki ilişkileri kısıtlayan maddeler savaşın sinyalini ta yıllar önceden vermiştir. öyle ki bir fransız general antlaşma imzalandıktan sonra ekibindekilere dönüp "az önce ikinci dünya savaşını başlattınız." demiştir.
    -aynı durumda türkiye de vardı, ancak bütün dünya türkiye'nin üzerine çullanmadığı için ve türkiye almanya kadar potansiyel vaat eden bir ülke olmadığı için, bu tip taraklarda bezimiz yoktu. öyle ki almanya antlaşmayı imzaladıktan birkaç sene sonra traktör şasisi kullanarak tank üretmiş, birkaç sene sonra da "hadi canım antlaşma falan filan yok dağılın evinize" demiştir. biz de o sırada içerideki isyanlar yüzünden dışarıya karşı süt dökmüş kediye dönmüş bir durumdaydık -mecburen-.
    -hitler o koltuğa sağa sola "yahudilere ölüm, bizi onlar bu hale getirdi!" diye bağırarak gelmedi. almanya'nın o dönemki ekonomik vaziyetini değerlendirirseniz, üzerine bir de büyük buhranı eklerseniz, almanların asıl derdinin milliyetçilik olmadığını anlarsınız. öyle ki insanlar evine duvar kağıdı almak yerine maaşlarıyla duvarı kaplamışlardır, oynasınlar diye balyayla parayı çocuklarına vermişlerdir; enflasyonun paralarına kaybettirdiği değer yüzünden. ki buna enflasyon değil, hiperenflasyon denmektedir. bir haftada mark'ın onda biri değerine düştüğü, diğer para birimlerinin üstel bir şekilde arttığını hatırlatmakta fayda var.
    -bir ülkenin savaş kazanabilmek için temelde üç şeye ihtiyacı vardır, tarihsel süreçte de bu sıraya göre önem arz etmiştir. sayıca üstünlük, eğitim, ve teknoloji. son ikisinde almanya'nın rakiplerinden geri kalmasını bırakın, belirgin bir şekilde üstün olduğu alanlar vardı. ancak karşınıza geçmiş yüzyılın en büyük imparatorluğunu, onun yancısını, topraklarında dıştaki düşmanlarıyla doğru düzgün bir savaş vermemiş güçlü bir ülkeyi, üstüne üstelik yüzyıllardır gücüne güç katarak gelen bir sovyetleri karşınıza alırsanız, maalesef sizi teknoloji bile kurtaramaz. stalingrad'a bir günde nehir vasıtasıyla 80 bin askerin takviye edildiği olmuştur; o çetin kış şartlarında, o kadar geniş alana yayılmış lojistik ağınızla, siz ne kadar takviye gönderebilirsiniz ki?
    -sonucunda abd ve sovyetler iki süper güç olmamıştır. sovyetler, rusya, çarlık rusyası, artık ne derseniz deyin; her yüzyılda zaten süper güçtü. rus ordusu vs fransız ordusu, rus ordusu vs ingiliz ordusu, rus ordusu vs alman ordusu, ve günümüzde de rus ordusu vs amerikan ordusu kıyası yapılmaktadır. her yüzyılda, ruslar zaten egemenliğini bütün dünyaya hissettiren bir devletti. abd ise sanayisini çok doğru zamanda geliştirmekle bu başarıyı elde etmiştir. ii. dünya savaşı'nın endüstriyel açıdan en büyük önemi, sivil üretimin çok hızlı ve kolay bir şekilde askeri üretime kaydırılabilmiş olmasıdır. peki ne demek bu? şu demek, şu anda bu ülkede fabrikada çalışan 100 bin kişi varsa, 800 fabrika varsa, 60-70 bin kişiyi ve 500 fabrikayı çok hızlı bir şekilde askeri teçhizat üretebilecek duruma getirebildi. günümüzde aynı potansiyel çin'de görülüyor, ancak bunu günümüzde yapmanın mümkünatı yoktur. iki dönemi kıyaslamak ve amerika'nın -ve diğer bütün ülkelerin- bu kadar kolay bir şekilde kaydırabildiğini anlamak adına bir örnek vermek istiyorum. örnek tamamen farazidir, hiçbir gerçeklik payı taşımamaktadır. sadece dimağlarda fikir oluşması açısından anlatıyorum. sizin 1940lı yıllarda bir koltuk fabrikanız var, sekreter koltuğu çalışma sandalyesi tarzı şeyler üretiyorsunuz. savaş anında devlet size gelip b-17 için koltuk üret derse, üretebilirsiniz. en azından birkaç modifikasyon ve uğraşla üretmeye başlayabilirsiniz. ancak günümüzde -örneğin- adore mobilya, bir f-35 koltuğu üretemez. sivil sanayi bir mig-29, bir mig-35 üretemez. teknoloji artık kesin çizgilerle kategorilerini belirledi. nasıl ki eskiden evimizdeki en teknolojik aletlerden birisi olan radyoyu hem hazır alabiliyorduk, hem de evde yapabiliyorduk; burada da tamamen aynı mantık geçerli. kaçınız evinizde bir ekran kartı yapabilirsiniz?

    gece gece başlığı görüp birkaç satır yazmak isteyince oldukça dağılıyor konu, amacım spesifik bir konu hakkında kesin ve zor bulabileceğiniz bilgiler vermek yerine mümkün olduğunca çok konuda kafanızda bir sinyal çakmasını sağlayıp sizi araştırmaya yöneltecek bilgileri toparlamak oldu. elim değdikçe genişletmeye çalışacağımdan şüphem yok.

mesaj gönder