-
- okudum
- okuyorum
- okumak istiyorum
-
youreads puanı (10.00)
doğal frekansların dışında – gaipten gelen şiirler. sözcükle çalışan bir infrasound düzeneği. anlamı dalgalar halinde yayıyor şaguj’un “pırlağuç”u, ses korkuluğu.
“bu kanı anemi
simsarlardan tazeleyerek aldım. kan insan gibi değildir.
yerine birinin geçtiği hemen anlaşılmaz.”
-
x
aşkı mevsim başına bir yamardım, sülâlesi tenekeyle bunu çalan
ucunu yakacağı yerde mektubun, alaz çıkarmıştı o da
bunlarınsa telaş mı, heyecan mı olduğunu anlayamamışlar
yanına ne filizlendiyse ekeneğini bol tutardı
çünkü müsrifin aşkı da israftı, sevdiğini seveceğini burnundan
getirirdi
sükût, ağzı yıprak bir bezle bağlı, her an kaçırılacakmış gibi duran
bir kadının olursa erkeğine yakıştıracağı kravat tokasınca dikeldi
bağımız açık turuncu feyzden, mezarı toprağa
tutkalla tutturulmuşların civarına bir yol boyu
bu edâyla işte, seni kenara savurup yapıldak koşmuş
başımıza ne geliri kolaçana gitmiştim, sana çıtlatmadan
perilerin bile soyulup soğana çevrildiği diyar-ı muhkemde
yiğit bir alice arandı gözlerim ki bulsadım
boğup koyu kahverengi bir sandıkta çeyizlik edecektim;
fakat kocakarı otlarından aromalı nargilelerin tüttürüldüğü
bu yerde
ulu dilek ağacına asılı kem gözler gördüm
şansa ki hangi yana baksam beni izledikleri yoktu
portrelerin bakışıyla cedelleşenler için iyiye delalettir
ölülerin orda, zebanîler bilirdim ki yakıcı hırslarıyla
günahkârlara işkence ederlerdi,
oysa bunlar irin nehrinin kenarında ceset tokaçlıyordu
göreceğini görmüştü dante ve petrarca
ikisi de kendini aklayıp yırtmıştı ya nice teranelerle
biz olsak yanardık ya da paçamı tutuşturan alevi
söndürmekle uğraşmayıp kül olmuş bir halde çıkardım karşına
beklediğin ve adını dilinden düşürmediğin bu adamın
yaralarına ne merhem olur deyi dövünür, helâk olurdun
ne var ki emenmemişim, yazgımız afsunlu şerbetliymiş cüssemiz
hızır da biliyordu, seni savurduğum yere ayağını bassa
ne fasulyesi, alimallah iki cihanı ot bürürdü
biçmeye kalksan kırılırsın otlar
meftun avuntuları pinçikleyip saray kumrularına,
aslana atılan adamlara saçacaktım
birer kan kırmızı gül yaprağı edip
senin artık kime dokunduğunu bilen ellerin
yakamı sıkıca kavrayıp başımı o yandan çevirmeseydi
masalvari kalbimle sürprizlerin, arzuların, melânetlerin
lordu olup çıkıyorum
seni altıma sürüp at koşturur gibi sevişerek -
"sevgili ilker şaguj'un son kitabı 'bostandaki pırlağuç'. insanda şairi tenhada dövme isteği uyandırıyor. dili hiç susturmadan kurduğu şiirler aptallaşmış şiir okuyucularını yoruyor. şiiri seven okuyuculara da o kadar çok türkçe yüklemesi yapıyor ki şairin italyanca bilgisi niye hiç konuşmuyor diye sorguluyoruz. şiir okuyup türkçe ile karşılaşmak isteyenler kitabı alsın. ihtimal: aptal gevezeleri susturmak için yazılmış bir şiir bu. şairimiz sözlükçüdür abiler." demiş yazar ismail pelit. -
bostandaki pırlağuç
xvi
gücenmek selamında bulunduk
ölü askerlerin hırsla ağızlarında çevirdikleri künyeleri
makyavelli’nin gözüne girmişidir, atını terk edip piyadelere binen süvariler
ergenliği kocamış kasırgalara sürtünerek boşalan adamleyin
dehhaş ve arzulu geçmiş, levhası o kasırgalarda asılı,
karlağucu geceleyin yarasa sanan
(iki velet gölge oyununda, doktorculuk)
ucuz denemelerden felsefe öğrenmeye çalışan okullular,
dairenin yarı çapındaki göstergeden yere sarkan ortak kümede servetini yitirmiş adam
arakladığı dişlerden artık ayıklayan fukara
kararsızlığını saçına sürdüğü plastik tokayla havalandıran
kızoğlankız -eskiden mahcup ve boynu büküktü, şimdi italik-
olur da gücenişin başlattığı erosal iç savaş.
sağmal hayvan akıtıyor, sağmal dürtü olmaz, hayvanın gevişinde gök cisimleri
simlenen, adına süs sineması denilen pişkinlik
karıncalı ekranın karşısında dikilen şehla sekreter
kayanın, bütünden kopup tozlu yuvarlanışı, işgörür sayha
sabahları lavaboda yüzüne turnusol kağıtları çarparak ayıkan amele
yakarış genzi temizleyedura, zımpara; sineyi parpazlatıp
çenedeki duldayı açığa vuragören.
sümbül, karanfil, beyaz gül, bayat öd yağı yahut ekşirteni
sulandığını körlemecine burnuma çekip ağzımı çalkaladığım
sulandığını okşa okşa kıvandırdığıvım.
kurşunu bitince tıktıklayan tabanca -erliği nicelerince kabul
görmemiş-
savaşı pırpırlayan kloş eteklere bakakalmakta duran
ki vurulmak yığılıp düşmek bir fettanın karşısında
yutkunmaktı hülasa, bazı delikanlılar için.
(bkz: kargış)