1. devletin bana bu olayda kıyak geçtiği bir durum oluştu şaşırdım.
  2. faiz kavramından hoşlanmayan babamın sürekli öde ısrarlarına rağmen dokunmadığım, iki yılın sonunda silinen borcum. zaten gerekseydi mahkemeye bile giderdim.
  3. 2012 yılında abimle bi dükkan açtık. Aradan 1 yıl geçti geçmedi yazarkasa-pos olayı çıktı bütün esnaf buna geçecek, mecburi zorunlu falan. Bizde para yoktu tabi o zaman erteledik baya bi sonra da devlet yakamıza yapışmasın diye vergi dairesine sorduk 600 tl cezamız çıktı. borç harç Yazarkasa-posu aldık, cezamızı ödedik, aradan 2 yıl geçti bizim mahallenin kasabı daha yeni yazarkasa pos almış dedim ya bunun cezası yok muydu? –yok abi ne cezası canımız istedi aldık. Biz niye ceza ödedik bir türlü anlamıyorum mesela, gidip sormaktan, korkmaktan ve ödemekten başka kabahatimiz yoktu.

    Mesela bakın hala ceza var diyor 1.200 tl imiş peki bu cezayı kim ödüyor, ancak saf olanlar; http://www.ivdb.gov.tr/mukellef/haberler/yeniyazarkasa.php

    Sonra bir de şu habere bakın;
    http://www.alomaliye.com/2015/10/15/yazar-kasa-da-posa-tam-gecis-2016da-basliyor/

    2016 yılında tamamlanacak diyor. Ya arkadaşım madem 2016 yılıydı biz 2013’te aldığımız halde neden ceza ödedik? Aradan 3 yıl geçmiş hala almayanlar var hiçbir yaptırımı yok ve hala alacak olanlara ceza ödetmek peşindeler.

    !---- spoiler ----!

    31.12.2015 tarihi itibariyle ödeme kaydedici cihaz kullanma zorunluluğu olan mükelleflerin yeni nesil cihazlara geçiş süre tamamlanmış olduğundan 1 Ocak 2016 tarihi itibariyle ödeme kaydedici cihaz kullanma zorunluluğu olan tüm mükellefler mevcut yazar kasalarını “Yeni Nesil ÖKC” değiştirmek ve işlemlerinde “Yeni Nesil ÖKC” kullanmak zorundadır. 31.12.2015 tarihine kadar gerekli değişikliği yapmayan mükelleflere VUK’un mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası uygulanacaktır. (Bu cezalar 1.1.2015 itibariyle birinci sınıf tüccarlar ve serbest meslek için 1.300 TL. ikinci sınıf tüccarlar, 660 TL. bunlar dışında kalanlar için 330 TL dır.)


    !---- spoiler ----!

    Velhasıl adamlar ortaya bir şeyler atıp zorunlu deyip sonra da ceza faiz işletmeye başlarsa acele etmemek lazım, görmedim, duymadım, bilmiyorum demek lazım. sonuna kadar hatta banka hesaplarına haciz gelene kadar beklemek lazım.
    abi
  4. arkadaslar cok guzel bir sey olmus inanmayanlar girsin baksin sgk dokumune ben buraya yazmim maksat farkina varmasin dolandirici devletimiz. an itibariyle e devlete girdiginizde hos bir suprizle karsilastiginiz borc.
  5. yuce hasmetlumuz bildigin dalga geciyor amk sabah 0 tl olan borc simdi 3000 kusurlerde gelde cildirma ya...
  6. bugün arkadaşım hastaneden geri çevrildi sebep gss prim borcu olması hastahane kendisine bu borcu öde veya yeşilkart çıkart demiş peki yeşilkart çıkartmak isterse bu borç istenecek mi? bu konuda bilgi sahibi değilim ama bu yakaladığına geçiren sisteme göre isteneceğini düşünüyorum.
  7. yapılan yeni torba yasa tasarısı ile gelir testi yaptırmamış olanların borcunun silineceği ve ödenecek primin gelir dağılımına bakılmadan 53 tl olarak sabitleneceği söylendi.

    daha önceden gelir testi yaptırmayanlar otomatik olarak gss kapsamına alınıyor ve en yüksek tutardan prim borcu çıkarılıyordu şimdi ise bu teste hiç girmeyenler 12 ay içinde test yaptırırsa 2012'den bu yana olan borçları ve faizleri silinecek.

    eee şimdi sorarım size biriken borcu ödeyenler ne olacak? o kadar para bayılan halk enayi yerine konuldu resmen.

    ilk gün de demiştim şimdi de diyorum bu resmen devletin resmi olarak haraç kesmesidir gelir testine tabii tutmak istemesi ise fişlemekten başka bir şey değildir. ulan başkanlık falan istemek yerine önce bu ve bunun gibi kan emici uygulamalarınızı gözden geçirin sonra başka işlerle uğraşın.
  8. şimdi arkadaşlar, bir mali müşavir adayı olarak size gss denilen olaydaki mantıksızlıkları ve ahlâksızlıkları tane tane anlatmaya çalışacağım.

    bilindiği üzere ülkemizde devletin sağlık desteklerinden yararlanabilmek için sigortalı olmanız gerekmektedir. sigortalı olmanın da ülkemizde üç ayrı şekli vardır:

    1. ssk’lı (4a’lı) olmak: bir işverene bağlı olarak işçi-işveren ilişkisi altında çalışmaktan dolayı bağlı olacağınız sigorta kolu,
    2. bağ-kur’lu (bağımsız çalışanlar kurumu) olmak: herhangi bir işyerinde işçi olarak çalışmıyorsanız ve işverenseniz yahut isteğe bağlı sigortalı ödüyorsanız tabi olacağınız sigorta kolu,
    3. devlet memuru (4c’li) olmak: bu da tahmin edeceğiniz üzere devletin herhangi bir kurumunda memur olmanız durumunda bağlı olacağınız sigorta kolu.

    eğer bu üç sigorta kolundan birine tabi değilseniz kısa ve uzun vadeli sigorta kolları için prim ödemediğinizden hem emeklilik için prim gününüz oluşmaz hem de sağlık hizmetinden yararlanamazsınız. eşinin sigortasından yararlanan eş yahut çocuklar ile dul ve yetim aylığı dolayısıyla sigortalılıktan faydalananları ayrı tutuyorum, onlar bu yazımızın konusu değiller.

    dediğim gibi bu üç sigorta kolundan birine tabi olmamanız durumunda sağlık hizmetinden yararlanamayacağınız için cebinizden para vermeniz gerekiyordu. gerek özel hastanede sağlık yardımından, gerek devlet hastanesinde ve gerekse ilaç alırken devletin yardımından yararlanamıyordunuz.

    haşmetli devlet ricalimiz (!) konuya bir el attı ve “genel sağlık sigortası” diye bir uygulama üretti. dedi ki devletimiz “artık çalışmayanlar da devletin sağlık hizmetlerinden yararlanacak!” önce bir sevinç sardı herkesi, özellikle işsiz kesimi. ancak olay çok farklıydı.

    devletimiz dedi ki, 18 yaşını doldurmuş bir erkeğin (üniversiteye gidiyorsa 25 yaşını doldurmuş) hukuken anne ve babası ile bir ilişiği kalmamıştır. dolayısıyla artık anne ve babasının sağlık sigortasından faydalanamaz.

    peki, ne yapacak?

    genel sağlık sigortası sistemine tabi olacak.

    peki, nedir o?

    gelir testine girecek ve aylık gelirinin dâhil olacağı dilime göre (asgari ücretin altı, alt sınır ile asgari ücret arası ve asgari ücretin üzeri) sağlık sigortası için belli miktarda prim ödeyecek yahut primini devlet ödeyecek.

    “çok güzel! ben işsizim, gelirim yok. gelir testimde hiçbir şey çıkmayacağı için benim primimi devlet ödeyecek o zaman değil mi?” dedi vatandaşımız.

    devletimiz de, “hayır! senin annen babanla hukuki bağın yok ama sen annen ve babanla yaşıyorsun. o zaman annenin, babanın ve senin gelirini toplayıp üçe böleceğim ve kişi başına bir gelir ortaya çıkacak. o gelire göre de prim borcu tahakkuk ettireceğim. sen de o borcu ödeyeceksin ve sağlıktan faydalanacaksın.”

    vatandaşımız hele de hukuk bilen vatandaşımız tam burada “error” verdi.
    çünkü bir tutarsızlık vardı. sistemin bir tarafı mantıken doğru idi. 18 yaşını bitirmiş bireyin anne babası ile hukuken bağının kalmadığı ve anne-babasının sigortasından yararlanamayacağının söylenmesi hukuk mantığı açısından doğruydu. zira hukuken herkes kendinden mesuldür. iyi de madem hukuki bağım yok o zaman benim gelirimin hesabında annem babam neden hesaba katılıyor? aynı evde ikamet etmemizden hareketle gelirlerimizin toplanıp fert sayısına bölüneceği gibi bir mantık nereden çıktı?

    hukuken ve mantıken ilk çelişki noktası buradadır.

    ikinci çelişki noktası ise işin insan hakları boyutuna giriyor. şöyle ki sosyal devlet şayet fertlerin sağlık hizmetlerinden faydalanmasını temin edecek ise ya bunu herkes için ücretsiz yapacak yahut prim ödemek suretiyle isteğe bağlı yapacak (geçmişte olduğu gibi). yani ya toplumdaki her birey koşulsuz olarak sağlık hizmetinden bedava yararlanacak ya da sigortalılar ve sigortasızlar olarak ayrılacaklar. zira kişi sağlık yardımı almak istemeyebilir. kimse de bunu ona zorlayamaz. kişi, “ben ne emekli olmak ne de devletin sağlık yardımından faydalanmak istemiyorum. hasta olursam kendi cebimden para öderim yahut başımın çaresine bakarım” deme özgürlüğüne sahip idi. fakat genel sağlık sigortası denen zırvalık ile ciddi bir hak ihlali ortaya çıktı. sen vatandaş olarak ister sağlık hizmetinden yararlan, ister yararlanma, istersen özel hastaneye git, istersen köşene çekil ölümünü bekle! ne yaparsan yap, eğer yazının başında bahsettiğim üç sigorta kolundan birine tabi değilsen gss sistemine dâhil olacaksın, gelir testine gireceksin ve prim ödeyeceksin. yani devlet özetle dedi ki “bana primini öde, ister sağlıktan faydalan, ister faydalanma!” genel sağlık sigortasının insan hakları bakımından en sorunlu kısmı işte bu ikinci noktadadır.

    bir de uygulamadaki hak ihlalleri ve mantıksızlıklar var ki esas cümbüş orada! yasanın kendi ile çeliştiği ve keyfi uygulamaların yapıldığı esas kısım burası. burada da en büyük sıkıntıyı işsizler değil, çalışan ancak part-time (kısmi zamanlı) olarak çalışanlar yaşadı. basit bir örnekle anlatmam gerekirse:

    bir kişi haftanın 3 günü bir işyerinde part-time olarak çalışıyor olsun. bu kişi için 3 günlük ücret tahakkuk etmekle beraber bu kişinin tabi olduğu sigorta kolu olan 4a sigorta kolunda bu kişi için kısa ve uzun vadeli sigorta kollarına ait prim tutarları 3 gün üzerinden hesaplanarak yatırılmaktadır. yani bu kişinin her hafta çalıştığı 3 iş günü hem emeklilik hesabında dikkate alınmakta hem de bu kişi sağlıktan da yararlanabilmekteydi. ama devletimiz dedi ki “bir dakika, orada dur! sen haftada 3 gün ayda 12 gün çalışıyorsun. geri kalan 18 gün ne olacak? o 18 gün için de gelir testine gireceksin ve gss primi ödeyeceksin!” iyi de babam, sen gss’yi niye çıkardın? işsizler sağlıktan yararlansın diye değil mi? e ben çalışıyorum, bütün kollara ait sigorta primlerim yatıyor. sen benden niye bir daha gss istiyorsun? gss sadece sağlık içindir, gss ödeyen kişi emeklilik için prim ödemez ama ben kısa ve uzun vadeli sigorta kollarından tümüne ait tahakkuk eden primimi ödüyorum. sen benden neyin gss’sini istiyorsun?

    cevap yok.

    “ödeyeceksin!” diyor devletimiz, başka da bir şey demiyor.

    işte bu gibi anlattığım tüm olayları çevrenizdeki çeşitli insanlara kurgulayın sevgili yazar arkadaşlarım. böyle böyle milyonlarca kişiye gss prim borcu tahakkuk ettirildi. ve bu borçlar seçim zamanları iktidarın elinde bir koz oldu. adam diyor ki “bizi seç, gss’yi silelim!” ulan sen başımızda olduğun için gss saçmalığı başımıza geldi zaten. hem hukuka aykırı bir düzenleme ile prim tahakkuk ettir, hem sileceğim diyerek şantajla oy devşir. yemin ediyorum otopark mafyası bile bunlardan daha şereflidir! çünkü merttir. parayı vereceksin, vermezsen başına şunlar gelir diyerek karşına dikilir. sen de maçan yiyorsa diklenirsin yok yemiyorsa haracını verirsin. devlet burada mafyadan bile daha namert bir biçimde alavere dalavere ile arkadan dolaşarak insanımıza en büyük kansızlığı yaptı.

    bu arada bir mağdur kesim daha var. o da gss prim borçlarını zamanında ödeyenler. adam her ay düzenli ödemiş, öbürü ödememiş birikmiş 5000 tl borç. devlet bir sabah “sildim borçları” diyor, ödemeyen kurtuluyor düzenli ödeyen de gitsin derdini markopaşa’ya anlatsın artık! zira devletin “ödeyen yurttaşlarımızın primlerini faizi ile iade edeceğiz” demeyeceğini ilkokul çocuğu bile artık biliyor.

    yani dostlar bu gss primi öylesine bir şey ki ne hukuken ne mantıken ne insan hakları açısından hiçbir şeye uymuyor ve kendi içinde çelişkili, keyfi uygulamaları var.

    sizlere gss primlerinizi ödemeyin diyemem! zira ödemezsiniz devlet kalkar hesaplarınıza tedbir koyar. ödeyin de diyemem zira devlet borçları silerse mal gibi kalırsınız.

    şu an yasal mevzuat açısından çok zor çünkü ülkedeki tüm yargı imkânları denenmeden ahim’e başvurulamıyor. ülkemizin yargısının ne halde olduğu da ortadadır. bir gün mümkün olur da ahim’e yahut uluslar arası mahkemelere birisi gidebilir ve davayı açarsa kim bilir daha ne biçim hak ihlalleri ortaya çıkar ve ülkemizin uluslar arası arenada hukuken yerle bir olmuş itibarı biraz daha perçinlenmiş olur.

    not: yazımda “devlet” kelimesi ile kast ettiğim türkiye cumhuriyeti devleti’nin manevi şahsiyeti değildir. bu şahsiyeti geçici olarak yönetme yetkisine sahip olan seçilmişlerdir.