1. nedense aklıma ilk gelen, tanpınar oldu. doğu-batı, eski-yeni, klasik-modern çatışmalarını ve bu çatışmaların doğurduğu gerilimi en iyi o anlatabilirmiş gibi geldi. kınayı ve ojeyi, ferahfezayı ve händel'i, kaostan kozmosa uzanan yolu en iyi o görürdü. bazı noktalarda tıkanırdı ama. ikisini birlikte yaşatma yoluna gider ve hata yapardı. biraz daha yaşasaydı bu görüşün yanlışlığını fark ederdi ve tercih yapmak gerektiğini, bu tercihinse aynı zamanda bir varoluş tercihi olduğunu görürdü. bir de din konusunu çözümlerken hata yapardı. yine de tanpınar (beni) iyi yazardı.
  2. bir sınav sorusu, gerekçeleriyle yazınız.

    orhan pamuk yazmasın, şimdi sülalemin seceresini çıkarır, ana konuya gelene kadar okuyucular baygınlık geçirebilir. cioran da yazmasın karamsar karamsar intihara sürüklenmesin kimse. en güzeli jean jacques rousseau yazsın, ihtirassız, hırssız, tertemiz sonuç odaklı bir hikaye çıksın.
    abi
  3. oğuz atay. mütemadiyen içinde bulunduğum karmaşık, umutsuz ruh halini ve obsesyonumu en iyi o anlatırdı bence. hem belki o zaman biraz okunmaya değer olurdu.
  4. önce ihsan oktay anar ile aziz nesin bir araya gelip yazsınlar beni.
    anar doğum yıllarımda küçücük kasabamı anlatsın, nesin fikirlerimi yatırsın masaya. başımın içindeki tilkileri çıkarsın tuzaklarından.

    yabancı bir roman olacaksam, gogol dayım ve orwell yazsın beni. anarşi patlak verecektir.
    bir sabah uyandığımda bedenim olmasın örneğin, gogol'den dinleyelim bunu. burnu kaybolan kovalev gibi koşuşturuşumu anlatsın. orwell da bir elinde kalem, kurallara kafa atışımı döksün kağıda.

    brecht de masada oturup direktif versin, "öyle değil o herif bir kere, o sözü demez, o yemeği yemez kardeşim!" diye. sonra kitap sonundaki aforizmalar için nietzche girsin kapıdan. desin ki "kalkın lan!" gürletsin salonu. (salonda yazılıyorum) "yarım insanlar! zayıfsınız!" desin nietzhce. bıyıkları vantilatörümüz olsun. tam sırada bağırmaya devam edip "üst insan"dan girmek üzereyken konuya, kitap bitiversin, benimle birlikte.
  5. hakan günday yazmalı beni. çünkü bir şeylere-her şeylere duyduğum nefreti en iyi o anlar en iyi o anlatır gibi geliyor. içimde biriktirdiğim fakat ağzımdan dökemediğim şeyleri şıp diye anlar pıt diye yazar.nasıl boğulduğumu anlardı. nereye kaçarsam kaçayım her türlü aynı yere çıkacağımı zaman zaman kendimi itiraf edebiliyorum, boşuna debelenme lord diyorum yani. ama bu zamanlar çok seyrek oluyo. genelde önce kendimi sonra herkesi kandırıyorum. tabi insanların birbirlerini kandırdıklarını da görüyorum. midem bulanıyor. içinde bulunduğum hali, kendinden utanıp aynı zamanda kendini sevme halini, herkesten iğrenip onlardan ayrılmama halini, her akşam "inşallah yarın uyandığımda ölmüş olurum" diyebilme halini en iyi hakan günday anlatır. gerçekten inandığım hiçbir şey olmadığını, inançlarımı bile birilerini kırmamak ya da üzmemek adına yaşarmış gibi yapmamı en iyi o anlar en iyi o anlatırdı. he bir de ölmeyi bu kadar fazla isteyip de neden ölemediğimi bulurdu hakan günday. neden yapamadığımı bulurdu. ya da bir gün yapabilirsem ne kadar haklı olduğumu en iyi o anlatırdı kalanlara...
  6. barış bıçakçı yazsın ki şu anda sahip olamadığım o sıkıntılı ama bir yandan da huzurlu hayata sahip olabileyim, ankarada yaşayabileyim. başka bir yolu yok çünkü.
  7. yaşasaydı sadık hidayet yazardı. bunun için de kendisinden özür dilemem gerekirdi herhalde. "sayın sadık hidayet, sizden bu sıkıcı hayatımı yazmanızı istiyorum. benim hayatımdan iyi bir kitap çıkaracağınızdan eminim. sıkıcı bir kitap olmasından çekindiğinizi düşünüyorum. evet, bu konuda size yalan söyleyemem. bunun için de sizden çok özür dilerim."
  8. yaşa göre değişecektir muhakkak. beni şimdilik john fante yazsın. ergen muhabbetini çekilir kılan yazarlardan. kendisi italyan amerikalı, ama yazdıkları o kadar da amerikalı değil.

    hiç okumadım ama çehov da olabilir. sebebini de okuduktan sonra yazarım artık.
  9. -oğuz atay yazsın. değersiz sıradan bir hayatı yazarken değerlenir en azından.