1. Kötülüğün tüm mutlakiyetine karşı koyamayacak kadar yıldığı zaman kaybetti insanlar, sahip olabilecekleri en büyük evrenlerini, erdemlerini. Oysaki bu evrenevde kaybetmek bile kazanç sağlatabilirdi, kavramlara yenilindi. Bizler, kavramlarca boğduğumuz kadar birbirimizi, vicdanımızı önemsetecek kararlılığı gösteremeyeceğiz. Bu vahşet, durdurulamaz noktaya uçarak ilerlerken, bizler tanımına girmekten çekinemeyecek kadar uzak olduğumuz "energumen"lik gereği yıldık. Yılıyoruz. Yıldırtıyoruz. Ve de doludizgin bir düşüncesizlikle asla ilk nedenimizi sorgulamıyoruz. Sonuçta her "energumen" gibi bizler de susuyoruz. Ululaştırılmış kötülüklerimize tepinmekle karışık tapınırken sadece susuyoruz. Geriye kalan diye bir şeyden söz edilebilir mi ki, böylesine tezek dolu bir çamurdan? Belki, bir energumen vurursa her birimizi. İlk gönüllünüz kim peki?

  2. kısa bir zaman önce, sıkışık bir toplu taşıma serüveninde idim. arka kapının önünde, kurtuluş anını düşleyerek artan sıcaklığın ve bunaltının etkisini azaltmak uğraşındaydım. bir kişi inmek için düğmeye bastı. beş saniye sonrasında bir başka kişi, düğmeye ilk basan kişinin eylemini görmüş olmasına rağmen tekrar bastı. üç saniye sonrasında bu olayın, üçüncü bir kişi uçarcasına ulaşmaya çalıştığı arka kapının düğmesine zar zor uzanarak tekrar bastı. her basıldığında ışık yakıp, ikaz sesi çıkaran o sihirli tuşa üç farklı insan sekiz saniye içinde bastı.

    bu örnek gösteriyor ki, güvensizlik her hücremize yapışmış. 230 yıl önceki hümanizma güzelliği, iki buçuğumsu asırda dibe vurmuş ve düşmeye sonsuzca mahkum olmuş. güven diyoruz. ama nereye kadar yıkılmayabilir tüm önemli organlarını kaybettiğimiz güven duygumuz? nolur söyleyin ulan; vicdansız, erdemsiz, iyiliksiz güven mi olur? bizi biz yapacak ne kalıyor bunlar yok olmuşken? insan olmak uğruna yaşamaya başlatıldık, ama birer insan dışı hayvan bile olamadık. lanet girsin aç gözlü lanet kudurukluğumuza.

    dinlenilmeye ihtiyacımız var ulan. dinlerim ve dinlettiririm ulaşırsanız. en azından kafamızdaki şeyin kıçına tekmeyi basarız belki, ne dersiniz?