• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (6.03)
Yazar orhan pamuk
kırmızı saçlı kadın - orhan pamuk
ilk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi?
yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?

orhan pamuk, yapı kredi yayınları'ndan çıkan yeni romanı kırmızı saçlı kadın'da bizi otuz yıl önce istanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor.

(kitap bilgisi idefix'ten alınmıştır.)


  1. orhan pamuk'un bütün kitaplarını okumuş, sadık bir okuru olarak hiç beğenmediğim son kitabı...
    ilk bölüm son derece güzeldi. "benim adım kırmızı", "kara kitap" seviyesinde olasa da, son derece keyifli, hissettiren bir anlatım vardı. kuyuculuk mesleği tatlı tatlı anlatılıyor, rakı sofrasında kendimizi buluyor, cem'in içinde uyanan cinsel hissi dahi belki anlayabiliyorduk.
    sonra bir anda ikinci bölüm başladı ve beraberinde de büyük bir hayal kırıklığı... bunu yazan orhan pamuk değil de; zülfü livaneli ya da ahmet ümit olsa hiç gam yemezdim, ancak orhan pamuk nasıl böyle basit, klişelerle dolu bir şey yazabilmiş aklım almadı doğrusu.
    üçüncü bölüm kısa ve yine tatsız tutsuz...
    olmamış bu kitap. olmaması sorun değil. orhan pamuk'un canı sağolsun. onca güzel kitabın yanında bir tane de kötü kitap olabilir tabii, ancak ya bundan sonra bu tarz devam ederse? o zaman bir efsanenin sonuna gelmiş oluruz.
  2. ilk okuduğum orhan pamuk kitabıdır. bitirdikten sonra çok beğenmiştim ancak orhan pamuk'un diğer kitaplarını okuyunca bunu nasıl yazmış hissine kapıldım.

    ilk kez orhan pamuk okuyacaklar bence diğer kitaplarından başlasın.
  3. orhan pamuk'un başarısız bir kitabı.

    pamuk, kafamda bir tuhaflık'tan sonra böylesi başarısız bir romanı nasıl yazdı, şaştım kaldım vallahi...

    3.5/10
  4. henüz bitirdiğim modern efsane. tanım bu, evet. bu kitap modern bir efsanedir. yunan ve fars efsaneleri arasında -arafda- bulunan güzide coğrafyamızın bir kuşaklar çatışmasını bence kararında betimler. babalar ve oğulları, anneler, kazanç ve şehir büyüdükçe saklanacak yer azalır ve en büyük korkun karşına çıktığında buna tesadüf denmez. yoksa efsane olmaz.

    !---- spoiler ----!

    olay silsilesi şu şekilde; cem, babası tarafından terk edilir. -> cem, mahmut usta'yı kuyuda terk eder. -> cem aynı zamanda(farkında olmadan) oğlunu terk etmiştir. -> cem, oğlu tarafından vurulmuştur. eril küfürlerin "ananı" ile başladığı güzide coğrafyamızda en çok ise analar (cem'in annesi, cem'in karısı ve kırmızı saçlı kadın) ağlamaktadır.

    !---- spoiler ----!
  5. yapılan olumsuz yorumlara rağmen keyifle okuduğum romandır. özensizliğinden ve sığ kurgusundan dem vurulmuş; öyleyse orhan pamuk okumaya kırmızı saçlı kadın ile başlamış olmak beni çok mutlu etti. külliyatının geri kalan kısmını okumayı iple çekiyorum.
    nejat
  6. orhan pamuk'a pek yakıştıramadığım ama yazarından bağımsız düşününce pek de kötü bulmadığım roman. kara kitap, beyaz kale, benim adım kırmızı gibi romanların yanına öteki renkler'den biri gibi eklenebilir yine de.

    "babasız büyüyen babamın oğulsuzluğuna dokunurdum." der kemal varol o çok sevdiğim şiiri küfran'da. "her baba aslında bir imâdır oğluna." diye bir dize geçer yine aynı şiirde. kırmızı saçlı kadın'ı okuyunca bu iki dize geldi aklıma nedense.

    babalar ve oğullar arasındaki ilişki/sizlik edebiyatta çok konu edilmiştir. sevgili jale parla tanzimat romanının babasız büyüyen kahramanlarını babanın kaybı ile devlet otoritesinin kaybını bağdaştırarak uzun uzun anlatır babalar ve oğullar'ında. devletin çökmekte olması babanın kaybıyla sembolize edilir. bu sembolleştirme sadece türk edebiyatında da görülmez üstelik. çehov mesela, üç kız kardeş oyununda babayı öldürür çünkü kardeşler çökmekte olan çarlık rusya'sında otoriteden yoksun bırakılmak istenir. baba otoritesinin varlığının da yokluğunun da kahramanlar üzerindeki etkisi bu noktada ana konulardan biri olarak görülebilir.

    orhan pamuk da bu romanında bir aşk hikâyesi anlatacakmış gibi yapıp baba - oğul ilişkisi konusuna odaklanmış ama kendi okur kitlesini biraz hafife almış gibi geldi bana. babasını bilmeden öldüren oidipus'un, oğlunu bilmeden öldüren rüstem'in hikâyesini pamuk okurları zaten sular seller gibi biliyordur diye düşünüyorum. oidipus ve rüstem üzerinden yapılan doğu-batı karşılaştırması ve tartışması da iyi edebiyat okurları için artık yeni bir şey söylemez duruma geldiğinden, o bölümlerde biraz sıkıldığımı söyleyebilirim. yine de oidipus'un ve rüstem'in cem'in kişiliğinde birleşmesi hoşuma gitti. baba yerine koyduğu mahmut usta'yı kuyunun dibinde ölüme terk etmesi, babasının sevgilisiyle birlikte olması ve gözünden vurulup yani önce kör olup öldürülmesi onu oidipus'a, oğlu enver'le ölümüne bir çatışmaya girmesi ise rüstem'e yaklaştırıyor bence. yine de oğul tarafından öldürüldüğünden, kaderi daha çok oidipus'un kaderine yakın görünüyor. son bölümde kırmızı saçlı kadın'ın oğlu enver'le ilişkisini anlatırken kullandığı  ifadeler ve imâ edilen erotizm, sadece oidipus ve rüstem'in değil, laios'un da cem'in kişiliğinde birleştiğini düşündürüyor. "cem" sözcüğünün "toplama, bir araya getirme" anlamına geldiği göz önüne alındığında cem'in kişiliğinde doğu'nun ve batı'nın bir araya getirilmeye çalışıldığı da söylenebilir. orhan pamuk'un -okurunu pek de şaşırtmayacak biçimde- cem'i oidipal ağırlıklı bir karakter haline getirmeye çalışması hangi tarafa ağırlık verdiğini de sezdiriyor bence.

    romanda bir de suç ve ceza meselesi var. camus'nün yabancı'sındaki bay meursault gibi sürekli kendini suçlayacaklarını düşünen bir kahraman cem. "beni suçluyor sandım.", "bunda benim bir suçum yok." cümleleri meursault'nun dilinden düşmediği gibi cem'in dilinden de düşmüyor. her iki romanda da kahramanlar birinci bölümde suçu arıyor, ikinci bölümde cezayı buluyor. bu metinlerarası bağlantı açısından da ilginçti roman benim için.

    karakter çizimine, kuyuculuk mesleğini anlatmasına, kurduğu cümlelerdeki bozukluklara, noktalama işaretlerini yanlış kullanmasına, kuyuya atılan yusuf ve ağlamaktan gözleri kör olan yakup'a yapılan göndermelere falan girmeden kendim için aldığım notu buraya da iliştireyim. belki bir işe yarar.
  7. çok çok kötü bir orhan pamuk kitabı. çok iyi başlamıştı oysa. usta-çırak ilişkisi, baş karakterin küçük dünyasındaki çeşitlilik, kuyuculuk mesleğinin ince ince işlenmesi...

    ama ortalarına doğru çok bozdu. o kadar çok bozdu ki, bu kadar da bozmaz herhalde demiştim, ama o kadar bozdu. bir ara orhan pamuk, orhan pamuk olmaktan çıkıp ahmet ümit olmaya çalışmıştı hatta. ki ben ahmet ümit severim. ama ahmet ümit ahmet ümit'tir, orhan pamuk da orhan pamuk.

    kitabı yazarken orhan pamuk ortalarına geldi ve sanırım sonrasında ne yapacağını bilemedi. "e buraya kadar geldik tamamlamazsak ayıp olur" dedi ve böyle bir son yazdı diye düşünebilirsiniz. olağan.

    neticede yakışmadı orhan pamuk'a böyle bir kitap. çok iyi başlayan bir kitap ancak böyle kötü bitirilebilirdi.
  8. orhan pamuk'un her anlamda derinlik katmak isterken ortaya çıkardığı sığ bir eser olmuş.
    bir sürü efsaneye,resme,tiyatro oyununa şiire yaptığı göndermeler ile sanatın insan üzerindeki büyük etkisini göstermeye çalışsa da aslında romandaki duyguyu yitirmemize ve savrulmamıza neden oluyor.

    sanatçı istediği üslupla yazmakta özgür elbette ancak bu romanda tek ya da bir kac defaya mahsus olayların anlatımında geniş zaman kullanılması göze batıyor ve insanda hep mi yani her gün aynı anda aynı cümleyi mi kurardı karakter gibi alaycı bir ifade uyandırıyor.

    dönemin devrimcilerine onların "rahatlığına" getirmek istediği eleştriler ve solu "marjinal yaşama ihtiyacına" indirgemesi ve laikliği de bu noktadan ele alması özellikle iranı yorumlayışında göze batan ve sığ bir yorum olmuş. eski sol örgütlerdeki kısmen feodalleşebilen ve erkek egemen tabloya güzel eleştriler getirebilecekken bu noktada da eksiklikler göze çarpıyor.

    okunulabilir bir kitap ama bana göre okunması gereken bir kitap olmamış.farklılık katma arayışı eski istanbul ,müteahit ,devrimci örgüt ve askeri darbe arasında savrulan ve okuyucuya duygu geçirememiş bir eser olarak kalmış.



    !---- spoiler ----!

    iran da olsa batı da olsa freud haklı imajı o kadar çok verilmeye çalışıldı ki ayşe'nin çocuğu olmadığını öğrendiğim andan itibaren kesin olarak sonu yazabildim.yazarın zaten kurgusunu şaşırtmaca üzerine kurmadığı düşünülünce bu büyük bir eksiklik değil ancak okuyucuyu hikayeye çekememesi bir eksiklik olarak kalmış.üstteki eleştrilerime ek olarak kitapta iyi bir baba ile yetişen sadık bir evladın birey olamayacağı ve laiklerin birey olmaktan anladığının aileye sırtını dönmek oldugunu evladını bırakan ya da eşlerini aldatan solcular ile gözümüze sokulduğu yüzeysel bir roman olmuş.
    ayrıca insan efsaneleri önce dinler sonra canlandırır temalı ağır kaderciliği bana göre hayatın karmaşıklığı karşısında cılız ve insanı önemsizleştiren bir duruş

    !---- spoiler ----!
  9. sırf arka kapağındaki yazıdan ötürü çok merak etmiştim ama bayılarak okuduğum bir kitap olmadı. sebebi beklentimle içeriğin bambaşka olması olabilir tabi, yine de sevemedim.
  10. (bkz: orhan pamuk) 'un okuduğum ikinci kitabı oldu kırmızı saçlı kadın, diğeri ise beyaz kale'ydi. dolayısıyla beyaz kale ile kırmızı saçlı kadın'ı kafamda şöyle bir tarttım ve beyaz kale'yi daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
    bu kitapta beyaz kale'de olduğu gibi bir paradigma, sağlam kurgu ve göndermeler yoktu.
    sanki orhan pamuk şöyle demiş gibi; böyle bir hikaye var hadi yazılımda çıksın aradan diye yazmış gibi bir hissiyat olmuştu kitabı okurken. kırmızı saçlı kadın'da geçen ideolojik kelime ve göndermeleri fazla buldum. biraz eğreti durmuş. bu yüzden kitabı okurken dikkatimi dağıtmadı desem yalan olur. ha birde '' bazen'' kelimesi de kasıtlı fazla kullanılmış gibi geldi.
    hikayeye gelirsek oedipus, rüstem ve sührab üzerine bina edilmiş. kitap içinde sürekli bu efsanelere yapılan atıflar sanki bizim gözümüze sokulmak istenmiş gibiydi. zaten kitabın geleceği noktayı az çok herkes tahmin edebilirdi. bu birazcık heyecanı düşüren bir etken ancak orhan pamuk, okuyucuyu heyecana sevk etmek yerine, verdiği mesajın yerine ulaşmasını istemiş gibi geldi. orhan pamuk kurguda fazla romantik yaklaşımda bulunmuş bence çünkü bu kadar tesadüf biraz fazla.
    baba oğul ilişki üzerine güzel tespitler vardı. bence orhan pamuk özelinde değerlendirdiğimde biraz sönük ama yine de okunabilir bir kitap olduğunu düşünüyorum.