1. şehirden uzakta, insanlardan kopuk bir hayat. en yakın insan bir kaç kilometre mesafede. çimleri susuzluktan kurumuş, bahçede şehirden kovulmuş köpeklerden başka kimse yok. evin bahçesindeki çitlere zarar verebilecek bir kaç vandal bile gelmemiş yıllardır. çöpleri toplamaya gelenler bir de kendisinin dışında kimse kullanmıyor yolu. hep bu tarz işlerdeki tekdüzeliğe şaşırdığı gibi şaşırıyor bunları düşünürken. unutulmuş bir harabeye her gün çöp toplamaya gelenler. evin harabeliği de yalnızlıktan. toprağa kadar işlemiş bir yalnızlık bu, çimenden başka ot bile çıkmamış bunca zaman. kırık tek bir camı olmayan, kiremitleri sağlam bir harabe. hayatı çekilmiş bir böcek gibi kalmış ortada. içi ölü ama dışı sağlam. insan olsa maske takmış diyeceğin türden bir ev, harabeliğini cam gözlerinden dikkatlice bakanların görebildiği. kendi hayatına yakışır bir ev yani, kendisi gibi kabuğu sayesinde ayakta.

    tek arkadaşı bir kaç hafta sonra bir ara 8 yaşına girecek olan kedisi. kendisi gibi kaybetmiş heyecanını kedisi de. aynı evde iki mahkum. hayattan ümidini kesmiş bir adam ve sahibinden ümidini kesmiş bir kedi. saatlerce yattığı yerden kalkmayan, dostane tek bir davranışta bulunmayan. tüylerini ve tırnaklarını kestirmeyeli kaç yıl olmuştu hatırlamıyordu, hayvan kendi yaşam mücadelesini veriyordu. çoğunlukla yemek vermeyi bile unuturdu, böyle zamanlarda kedi artık evde yakaladığı böceklerle beslenmeyi öğrenmişti. böceklerin kendi etine ulaşamaması belki bundandı.

    evin çatı aralığından gelen bir sesle irkildi. acı ve sürekli bir miyavlama sesi. bir an ihtimal veremedi kendi kedisi olabileceğine ancak her zamanki yerinde göremeyince hızla yerinden kalktı. odadan çıkarken omzunu kapının çerçevesine vurdu ama fark etmedi bile. çatıdaki aralığa açılan kapağa ne kadar hızlı vardı hatırlamıyordu. gözünün önüne sadece çatıya giden yol vardı. kapak açılmayınca anlık bir ter boşaldı. tekrar denedi. omuzlamaya başladı hala bir etki olmayınca. düşünmüyordu, aklından bir şey geçmiyordu, tüm yaptıkları refleksti sanki. kırar gibi açtığında kapağını kedisi hala acı acı miyavlıyordu. birikmiş tozlar ağzına ve gözlerine doldu. günler sonra sorsanız öyle bir şey olmadı diyebilecek kadar farkında değildi bu durumun. ciğerinin her köşesi tozla dolsa da nefes alması durmayacak gibiydi. adrenalin tüm vücudunu sarmış, farklı bir fiziksel gerçeklikte yaşıyordu. gözlerindeki tozları onun için gözyaşları temizlerken etrafına bakındı. sesi duyuyordu ama göremiyordu. karanlıktı. ikinci bir hamle ile çatıdan dışarıya açılan kapağı da açtı. içeriye girecek olan ışığa güveniyordu. tüm bunların olması belki bir dakika bile sürmemişti ancak günlerdir bu olayı yaşıyordu. kedinin acı çektiğini belli eden sesi yaşadığı zamanı yavaşlatan hançerler gibiydi. biraz uzun sürse sonsuza kadar bu zamanda sıkışıp kalacaktı.

    kedisini gördüğünde gözleri aniden gelen ışığa henüz uyum sağlamamıştı bile. çatı aralığının dar köşelerinden birinde bir kan birikintisinin üzerindeydi. etrafta kaçışan böceklere bakılırsa karnını doyurmaya çıkmıştı bu araftaki kata. ve bir böceği yakalamak için atladığında zemindeki bir tahta kırılmış olmalıydı. kedisinin üzerinde durduğu o kırık tahtaları başka türlü açıklayamadı. aslında kırık tahtalar tek başına çok zarar veremezdi belki ama kedisinin karnına saplanmış demir çubuk kan gölünü oluşturmaya tek başına fazlasıyla yeterdi. tüm bunları fark etmesi belki bir saniye sürdü belki daha kısa. dışarıdan izleyen birisi önceden çok iyi çalışılmış bir senaryoyu canlandırıyor bile diyebilirdi. her şey çok hızlı oluyordu.

    eğilip kedisinin olduğu tarafa meylettiğinde ilerleyemediğini fark etti, bu dar alan için fazla büyüktü. omuzlarını sıkıştıran çatı iskeleti ve yerin sebep olduğu acı değil de fiziksel yetersizlik çarptı ilk önce. ulaşamıyordu. karşısında kendi gölünde hayatı boğulmakta olan kedisine bakarken ilk çaresizlik kıvılcımını hissetti. hemen olduğu yerde başının üzerinde duran tavan kaplamasına vurdu ancak pek etkili olmadı. bir kaç kez vurduktan sonra bunun kedisinin acı çeken sesini artırdığını fark etti. demir çubuk hareket ediyordu çatıya vurdukça. o anda gözlerine kedisinin ilk demir etini deldiğindeki yapmış olabileceği çırpınışlar geldi. hemen geriye dönüp çatıya çıktı. tahmin ettiği köşeye doğru hızla yöneldi. kiremitleri atarak üstten ulaşmayı umuyordu. 13-14 tane kadar kiremidi aşağı attıktan sonra yalıtım malzemeleri parçalamaya başladı. eliyle parçalarken elini de parçalıyordu. haftalarca sürecek bir acıydı, fark etmedi. yalıtım malzemelerini parçaladıktan sonra altta ince ahşap plakayı yumruklamaya başladı. işe yaramadı. dirseği ile vurup kırmaya çalıştı. ufak bir delik açmayı başardı. dirseği ile vura vura deliği büyütmeye çalışıyordu. kolunu artık hissetmez olana kadar kırdı plakayı.

    kedisinin ilk acı çeken sesini duymasından sadece 3 dakika geçmişti. suyun altında nefesini bunun 4-5 katı tutabilen insanlar vardı. kalbi bu kadar süre durup tekrar çalışan onlarcası. yürümeyi öğrenen bebekler bu kadar sürede tekrar ayağa kalkamadığı oluyordu. başı kesilenlerin bazılarının bu kadar belki daha da uzun yaşadığını bile duymuştu. ama o aynı 3 dakika günlerdir oradaydı. tüm geçmişi, tüm hafızası bu süre kadardı. ve bu sürede kedisine ulaşamamıştı. çatıdan açtığı delikten de ulaşamıyordu. iskelet sık döşenmişti hala aradan geçemiyordu. sadece artık kedisinin soluşunu daha net görüyordu. ama uzun sürmedi bu görüş, çatı iskeletini kıramayacağını fark edince gözlerini dolduran yaşlar tekrar zorlaştırdı görmesini. kırmızı bir göl üzerinde sessizleşen, artık çırpınmayan kedisini ancak seçiyordu. evde çatıdaki kirişlerden birini kırabileceği bir şey bulabilirim umuduyla bi anda geri döndü. eve girerken sağ kolunu kullanamadığını fark etti. belki de kırmıştı, farkında değildi. düşercesine evine indikten sonra hızla aletlerin olduğu dolaba koştu. ufak bir testeresi vardı onu alıp tekrar yukarı çıktı. çıkarken bir kaç eşyayı devirdi. fark etmedi. çatıda iskeleti kesmeye başladığında sağ kolunun yardımcı olmadığına küfretti. son 4 dakikadır ağzından çıkan ilk kelimelerdi. bağırarak çıkmıştı. sözler değil belki ama sesi yardım çığlığı atıyordu.

    kirişi kesme işi bitmiyordu sanki, yıllardır kesiyordu da ilerleyemiyordu. oysa hızlı kesiyordu, ters eliyle, ufak bir testereyle belki de usta marangozlar kadar hızlı kesiyordu. aynı hızda ulaşamıyordu kedisine sadece, beyni çok daha hızlı hareket ediyordu, aklından ihtimaller çok daha hızlı geçiyordu ama kiriş duruyordu. önünde aşılmaz bir dağ gibiydi. kesmeyi bitirdiğinde 4 dakika daha geçmişti toplamda 8 dakika. kedisinden ses çıkmayan 3 dakika. ayağıyla kirişi kestiği yerin kenarlarını tekmelemeye başladı açıklığı genişletmişti. eğilip kedisini ulaşmaya çalıştı. tüylerine dokunduğunda midesinin bulandığını hissetti. stresten, korkudan, heyecandan midesi bulanıyordu. kedisini biraz okşadıktan sonra saplanan demire baktı. evin çatısının yapıldığı zamanlardan kalma bir demirdi, ev kadar eskiydi. ve şu an ev kadar düşmandı da. çıkaramazdı. çıkarılamazdı. kendisinin tepkisizliğini karşısında ne yapacağını bilemedi. itfaiyeyi arasa gelmeleri çok uzun sürerdi, hem demiri de ne kadar zamanda keseceklerdi. kedisini kendisi çıkarıp kendisi götürmeye karar verdi.

    kedisini demirden çıkardığı anda acıyla tekrar kendine gelmişti kedi. uzamış tırnaklarını sapladığında, acıdan çok mutluluk duydu. ancak karnındaki delikten akan kanların bu hissi yıkayıp götürmesi uzun sürmedi. üzerindeki kıyafeti çıkarmıştı, onunla karnına tampon yaptı. sağ kolunu hala kullanamıyordu ama bir destek olarak işe yarıyordu. tek elinde karnına bastırdığı tampondan tuttuğu kedisi, bir eli işlevsiz çatıdan aşağı indi. arabasına bindiğinde kıyafeti kana bulanmış bir süngerden başka bir şeye benzemiyordu. arabasının kontağını çevirdiğinde ağlamaya başladı. gaza basamadı. kabuğunu kırdığı evine baktı. direksiyona sarılıp ağladı.

mesaj gönder