1. ne kadar da can yakıcı.

    yaşadığımız veya yaşamlarımıza bir şekilde dahil olmuş güzel şeylerin bir bir yok olmasını seyrederken, geriye yalnızca buruk bir sevinç kalıyor. en güzel zamanlarına tanıklık etmediğiniz şeylerin solması bile üzebiliyor. biliyorsunuz ki eskiden böyle değildi, iyiydi, veya iyi olmaya hiç fırsat bulamamıştı - o şansı ona tanımamıştı hayat.

    mezun olduğunuz ilkokulun yeni güvenliği, sizi gün içinde okul bahçesine bile sokmayabiliyor. 8 yılınızın geçtiği sıraları, iyi/kötü arkadaşlıklarınızı, sıralar ve boyalar değişse bile gidip yâd edebiliyorsunuz, fakat hiçbir şey o yaşanmışlığın tadını vermiyor.

    bir zamanlar sırdaş olduğunuz kişinin numarasının telefonunuzda kayıtlı olmadığını, kayıtlı olsa da en son üç yıl önce dolu dolu bir sohbet ettiğinizi fark ediyorsunuz. sırf telefonda konuşunca dahi sizi mutlu eden isimler, artık hayatınızın hiçbir noktasına dahil değil ve muhtemelen akıllarına bile gelmiyorsunuz. sizin de aklınıza benzeri isimler gelmiyor zaten.

    öylece silinip gidiyoruz. bir şekilde ismini dünyaya duyurmuş birisi bile, her zaman kişiliğinin dar bir kesiti ele alınarak anılıyor. en iyi dostlarımızın bilmediği pek çok davranışa sahibiz.

    birkaç aylık bir köpeğin, veya birkaç yaşındaki bir kedinin engellenemez ölümüne tanık olmak, birilerinin para kaygısı veya özensizliği sonucu solan insan ya da hayvan pek çok yaşamı görmek; bir öğrencinin yapmayacağı hatayı, büyük bir şehirde bir doktorun yaptığını öğrenmek...

    geçmişe gömülü yüzlerce milyar hayal, umut, yaşam, çaba var. bunların hepsi üstünde yürüdüğümüz dünyaya bir çizik atıyor; fazlasını değil. bir çizik yerine yarık atanlar da oluyor elbet, çünkü bazılarının umudu, iradesi, gücü ve imkanı daha büyüktür; fakat umut verebilecek kadar büyük olmak?

    bazen gördüğüm kötü bir durumun öznesiyle empati kurup daralıyorum. öyle bir an yakalıyor ki beni, sanki o "an"ı kimse benim gördüğüm gibi göremezmiş gibi geliyor. o zaman, kendimi gerçekten "kendimmiş" gibi hissediyorum. ben olmak buymuş gibi. sonra "kendime geliyorum", araya yine bir duvar giriyor. o soğuk, sakin, hatta zaman zaman kibirli bir öfkeye tutulan ben oluyorum. bir oyun başlıyor, durduramıyorum.

    belki her şeyi büyüten bir yapım vardır, empati kuruyorum diye arabeske bağlıyorumdur. belki empati kurmamak adına kendimi kapatıyorumdur - fakat bunu öyle bir yapıyorum ki götün teki gibi hareket etmeye başlıyorum. belki de sadece basit bir dengesizim, yalnızca ben olduğum için kendime bu kadar yer ayıracak kadar torpil geçiyorum.

    hafıza ve umut ne kadar acı verici; özellikle de tüm güzel dileklerinizi keşkelere ayırmışsanız.

mesaj gönder