• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.00)
madde ve mana - saffet murat tura
madde ve mana'da saffet murat tura, bir yandan modern zihin felsefesinin beyin-anlam ve beyin-bilinç gibi problemlere önerdiği çözümleri sorguluyor, diğer yandan da descartes'tan bu yana klasik metafiziğe hâkim olan etkileşimci ikilik probleminin ardındaki fenomenolojik yanılsamayı gösteriyor. mananın maddi bir özellik olarak nasıl tanımlanabileceğini, doğadaki rasyonalitenin kökenlerinin ne olduğunu, toplumsal-dilsel anlamın doğadaki yeri ve dilsel hermeneutiğin natüralist hermeneutikle bağlantısı gibi sorunları çözüme kavuşturmak üzere diyalektik materyalist bir anlam teorisi, beden-zihin ikiliğini aşmaya yönelen bir marksist metafizik geliştiriyor. diyalektik materyalist doğa felsefesinin burada savunulan özgün sunumunun, içinde yaşadığımız çağın fizik ve biyoloji bilgileriyle çelişmeyen metafizik ufku olduğu tezini ileri sürüyor. klasik sistem felsefelerine artık ihtiyaç kalmadığı yolundaki yaygın kanaate karşı güçlü bir itiraz niteliğindeki bu çığır açıcı kitap, tam da böyle bir sistem kurma yönünde atılmış bir adım olarak okunmalı. (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)
  1. “‘düşünüyorum’ olgusalı anlamda yanlış bir öncüldür; çünkü düşünce bir edim (act) değil, bir olay; "ben" dediğim biyolojik olayın beyninde geçen daha kısmi bir biyolojik olaydır. o halde hiç kimse düşünmez. düşünce, diğer doğa olayları gibi edimsel öznesi olmayan bir biyolojik doğa olayıdır; hepsi bu. demek ki düşünmüyorum; düşünce olayı "ben" olayında meydana geliyor. tıpkı kalbimin çarpması ya da böbreklerimin kanımdaki bazı molekülleri süzmesi kısmi olaylarında olduğu gibi düşünce olayı da "ben"de, yani beynimde oluyor. o halde düşüncemin ardında düşüncemi yapan bir edimsel özne, aşkın bir ben yok. düşüncem ben onu yaptığım için değil, biyolojik bedenim olarak ben' de gerçekleştiği için içerdiğim bir şey yalnızca. tıpkı böbreğimde gerçekleşen bir olayı, örneğin böbrek taşımı içeriyor olduğum gibi, düşüncemi de içeriyorum.”

    “voltaire’in ironik bir konformizmle söylediği “tanrı olmasaydı bile onu yaratmamız gerekirdi” cümlesini andırır biçimde şöyle de söylenebilir: insanlar edimsel özneler olmasa bile, sosyokültürel örgütlenmelerin oluşabilmesi, dolayısıyla türün yaşamda kalabilmesi için folk psikolojinin onları özne olduklarına inandırması, kendileriyle ilgili böyle düşünceler taşımalarını sağlaması, lacancı bir ifadeyle söylersek onları birer “özne” olarak kurması gerekirdi.”
    sezgi

mesaj gönder