• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.56)
4 luni, 3 saptamani si 2 zile - cristian mungiu
2007 cannes altın palmiye ödülü sahibi, festivalde büyük beğeni toplayan “4 ay, 3 hafta, 2 gün”de romanyalı yönetmen cristian mingui, süssüz, neredeyse çiğ bir gerçekçilikle, istenmeyen bir eylemin bireysel sonuçları üzerinden totaliter bir toplumdaki soğukkanlı adalet anlayışını ifşa ediyor. “altın çağ’dan öyküler” başlıklı toplayıcı bir projenin parçası olarak tasarlanan ve şehir efsaneleri ve bireysel zorluklar etrafında gelişen anlatılardan yararlanarak komünizm dönemi romanya’sının sivil tarihine öznel bir bakış geliştiren film, rejimin son yıllarında romanya’da küçük bir kasabada yaşayan iki oda ve okul arkadaşı otilla ve găbiţă’nın öyküsünü beyazperdeye taşıyor.
 
istemediği bir gebelikten muzdarip olan găbiţă otilia’dan yardım ister. otilia găbiţă için ucuz bir otelde bir oda kiralar ve găbiţă, hatasını temizleyecek olan kürtajcı mr. bebe’yi beklemeye başlar. găbiţă cezadan ve horgörüden kaçmak için herşeyi yapmaya hazırdır fakat hiçbirşey göründüğü kadar kolay olmayacaktır.
  1. 2007 cannes film festivalinde altın palmiye de dahil 37 ödülle ödül rekortmeni film, romen yeni dalga sinemasının en önemli yönetmeninden cristian mungiu imzasını taşıyor.

    hayatın acı gerçeklerini, o kadar doğal, o kadar sade, o kadar minimalist veriyor ki yönetmen hiç süslemeden kendisini ve filmi adeta saklayarak belli etmemeye çalışmasındaki tevazu karşısında insanın saygıyla eğilesi geliyor.

    sanki kamera hazır bir sahneyi çekmiyor da zaten yaşanan bir hayatı izliyor gibi.

    oyuncular kurgulanmış bir olayı canlandırmıyor da o olaylar kendi başlarına gelmiş onları yaşıyorlar gibi doğal.

    ve bunu en dramatik sahnelerde bile göstermeden hissettirerek veriyor. nasıl mı hissettiriyor?

    anlattığı hikaye trajik ama filmin izleyende yarattığı gerginlik ve rahatsız ediciliği ondan değil sanki.

    kamera, koridor ve puslu, karanlık sokaklarda ya sallana sallana karakterleri takip ediyor; ya da tamamen sabit durup kadraja ne girerse onu yansıtıyor. işte o sabit durduğu sahneler o kadar rahatsız edici ki. görüntülerden dolayı değil karakterlerin ruh halleri, içinde bulunduğu çıkmazdan dolayı. sanki kamera karakterin içine girmiş onun ruhu olmuş gibi. biz izleyenler de o kamerayız gibi.

    hiç müzik yok, olmadığını fark etmiyorsunuz, ta ki kapanış jeneriği akarken başlayan müziği duyuncaya kadar.

    bolca uzun planlar özellikle yemek sahnesi.

    çavuşesku rejiminin 1966 yılında ülke nüfusunu arttırmak için yasakladığı kürtaj, yirmi yıl içinde yetişen nesil için hiç de iç açıcı sonuçlar yaratmamış, istenmeyen ve terk edilen çocuklar yetimhaneleri doldurmuş, ülke genelinde suç oranı artmış ve sağlıksız koşullarda gizli olarak yapılan kürtajlarla milyonlarca kadın ya sakat kalmış ya da yaşamını yitirmiştir.

mesaj gönder