• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.08)
1984 - george orwell
george orwell'in kült kitabı bin dokuz yüz seksen dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır bin dokuz yüz seksen dört. güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
  1. kaç gündür bu sözlüğe giremedim. oysa niyetim 1984 üzerine kısaca fikir ve bilgi içeren bir girdi yazmaktı.

    ama geçen zaman içinde bir yerlerde tabiri caizse fırtına koptu -ki aslında zaten kopmuştu-.
    (buradaki yeni sayılması gereken varlığımın da gösterdiği gibi) buraya savaştan kaçan mülteciler misali insanlar yığıldı. öyle ki buraya girilemez olundu. entry geciktikçe içeriğine eklemem gereken konular da oluştu. ilk tasarladığım halinden bambaşka boyutlara geçti girdi...

    birileri bazı yerlerde"günlük, hafıza" göndermeleri yaptı sosyal medya platformları için. cevap da vermek gerekli oldu. ama buraya duyulan saygı, başka bir yerdeki bir yazıya cevap vermemi -en azından bunu açıkça yapmamı- engeller diye de düşündüm.lakin; şunu da not düşmek gerekirdi "bir günlük olarak, bir hafıza noktası olarak buraya":
    iş değil ki terk-i diyar yapanlar da "günlük ya da hafıza" diyebilirlerdi. çünkü anlaşılan "günlüğü el alemin eline düştü ya da düşecek kişiler" misali bir kızgınlıkları vardı o insanların... kaldı ki 2012 yılında zaten "çocuğun günlüğünün ebeveynlere gizlice verilmesi" misali yapılan bir ip paylaşımı sonrasında oluşmuş bir kırgınlık da mevcuttu.

    sorulabilir; "bu konuların- 1984 ile alakası nedir?" diye...(cevabı aşağıda * işaretli cümlededir.ama onu da açmak gerekir:)

    ilk tasarladığım yazımın girişini winston'dan yapacaktım. düşünce suçu'nu açıkça işlediği ve bunun sonucunu kabullendiği an olan; "çift düşün dünyasından özgürlüğe selam" söylediği günlüğüne -gerçekten kendini ifade ettiği andaki selamı ile- girecektim. (-ki hala öyle yapmayı düşünüyorum.)

    çünkü ingiliz yazar george orwell'in 1984 kitabında bahsi edilen distopik diktanın benzeri altında eziliyoruz aslında şu an. bir selam göndermek lazım bu çift düşün çağından ileride yaşanacağını umduğumuz özgürce düşünebilen o altın ülkeye!

    orwell'in dünyasından bazı açılardan daha basit, lakin geri kalan diğer noktalarda -ki oransal büyüklük tüm nitelik ve nicelikleriyle olay bu unsurlarda- çok daha karmaşık, acımasız, yenilmez ve daha hain -irili ufaklı bir çok- "diktatörlükler silsilesinin" altında eziliyoruz bugün bu dünyada

    kimimiz (ki meşhur" öteki % 50" budur) "parsons", bir kısmımız zeki ama öfkeli, olup biteni gayet farkında (ki bu yüzden öfkeli) "syme", birkaçımız"tanrı kelimesinin uyağını bulamayan ampleforth" ama çoğunluğumuz ise yok edilmeye mahkum "julia & winston"larız.
    "bizler ölüyüz" diye iç seslerimiz çığlıklar atıyor...

    aynı gri, yarı karanlık ve kasvetli dünya bu... aynı uzaklardaki savaş haberleri... aynı manyaklıklar...

    ve diktatörlüklerimiz, 1984'te ki o tekil parti diktasından farklı olarak- kendi iç hiyeraşilerine sahip- çok katmanlı diktatörlükçükler...

    "burası hafızamız" diye yazıyor bir "büyük birader"... "yeniliğe karşısınız" diyor onun kardeşi... ve karşı çıkanlar buharlaştırılıyor onlar artık yok kişidirler..

    "insanın hafızasında bile bir diktanın varlığı"...ki orwell'in kitabında "çift düşün" olarak tanımı verilen şey tam olarak bu...-ondandır ki buraya mülteciler yağmakta- *ve sorunun cevabı: yazdığım tespit bu iken ben bu tespiti buraya değil de nereye yazabilirdim ki?*

    işte birisi taaa uzaklardan bir sosyal medya platformu için "burası benim hafızam olmuş" dediğinde...içten içe doğruluk bakanlığının sloganını düşünüyorsunuz: "geçmişi denetleyen bugünü denetler"

    ve o sosyal medya platformunda bir başkası "büyük biraderlik" taslayıp; "işinize gelirse!" deyip; bir de üstüne "ha...bizim işimize geldiğinde ise işimize geldiği gibi kesip; biçerek kullanırız yazdıklarınızı" diye ekliyorsa; "bazen winston...bazen iki kere iki beş eder" diye sakince fısıldayan o'brian'ı duymaktasınızdır...

    orwell'in ulaştığı sonuç, karamsardır... insan ruhuna sarılamaz: "eğer sen insansan winston! son insansın demektir" der... çürümüşlüğü, yıkıklığını bir eleştiri olarak yağdırır... ve proleterlerden bir şey beklemememiz gerektiğini de söyler....

    çok uğraşırsanız sizi 101 no'lu oda bekler...ama orwell bu noktada kendisinden beklenecek zeka oyunlarını oynar.... winston'un altın ülkesi", winston'un korkak tavrını kaybetmesi, şaşkın, aptal winston'un gidip; o'brian'ın sorusuna açıkça "büyük birader'den nefret ediyorum" diyebilmesi...bunların hepsini bize 101 no'lu odadan önce gösterir...
    101 no'lu odada ise kahramanlarımızın yıkılışı vardır....
    "kestane ağacının altında;
    ben seni sattım
    sen de beni..."

    o'brian sözünü tutmuştur: karanlığın olmadığı yerde buluşacağız

    soğuk savaş süresince bu kitap -ideolojik kirlilik sebebiyle- çok yanlış tanıtıldı...

    bu gün -en azından kitabın yazıldığı dönemdeki- soğuk savaş bitmiş olsa da; o savaşta özgürlüğü savunan tarafın dayattığı tüketim toplumu üzerinden giden bir okyanusya var...

    işte tam bu noktada da orwell'in yaşlı bir proleter'in ağzından attığı çığlık kulaklarımızı yırtar:
    onlara güvenmeyelim demiştim ben!

    haydi bir zafer cini içip; devam edelim...

mesaj gönder