• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.22)
toplumsal sözleşme - jean-jacques rousseau
fransa'dan kaçan kalvinisı bir ailenin çocuğu olan jean-jacques rousseau (1712-1778) isviçre'nin cenevre kentinde doğdu. çok küçük yaşta ona romanslar okuyan babasına kendisi plutark'ın yaşamlar'mı okumaya başladı. 16 yaşından sonra bir süre onu kültür dünyası ile tanıştıran ve onda müzik ilgisini uyandıran madame louise de vvarens ile birlikte yaşarken yoğun bir kendini eğitme dönemine girdi. paris'te bir süre için diderot'nun yakın dostu oldu; therese lavasseur'den olan çocuklarına babalk etmeyi ve bakmayı başaramadı. 1752'de operası "le devin du vlllage" ("köy falcısı") kral xv. louis için sahnelendi ve büyük beğeni ve başarı kazandı; yeni bir müzikal nota dizgesi gelişıirdi. romantik ve idealistik eğilimleri ile rousseau aydınlanmanın tipik materyalizmine ve oespotizmine herhangi bir duygudaşlık göstermezken, aydının ikonu olarak kabul edilen voltaire'de çok kararlı, amansız ve neredeyse kişisel bir düşman buldu. sivil dini savunması ve erdeme götürdükleri ölçüde tüm dinleri eşit ölçüde değerli görmesi fransa'da kilise ile çatışmasına yol açtı, kitapları yasaklandı ve birçok yerde yakıldı. rousseau'nun felsefesinin özeksel kavramı özgürlüktür ve buna göre istenci insanın özü olarak ve evrensel olarak kabul eder, onu en yüksek belirleniminde, devlette inceler, istenç onun için bir 'seçme özgürlüğü' ya da keyfi istenç, "herkesin istenci" değil, ama ussal istenç, genel istençtir volonîe generale. bireyin özgürlüğü ancak devlette gerçekleşebilir, çünkü özgürlük bilinçsiz dürtü, itki ve alışkanlıkların üzerinde güç olan ussal istencin kendisidir yurttaşın istenç ve duyuncunun anlatımı olan yasa. ussal, yani güzele, iyiye ve bilgiye eğilimli ve bu erek ile uyum içinde gelişmeye yetenekli bir insan doğası kavramını kabul eden rousseau'nun vargısı yurttaş toplumunda gelişimin önünde hiçbir engelin olamayacağıdır: "yurttaşları eğitim yoluyla iyi yapın, başka herşey gelecektir." yurttaş deal politik bilince doğru gelişebilir çünkü kendi kendisinin öğretmeni olarak özgürdür. bir ideoloji önermeyen rousseau sözcüğün gerçek anlamında bir hümanist olarak insan doğasına uygun ideal politik biçimin olanağını iyi ve güzel ve ussal olduğuna inandığı insan doğasının kendisinden çıkarsadı: "halk ve egemen bir olmalıdır." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)
  1. jean jacques rousseau'ya ait olan, siyasi iktidarın kaynağını ve meşruiyetini açıklamaya çalışan kuramdır. rousseau'ya göre egemenlik genel iradenin kullanılmasıdır ve genel irade de her bireyin özel iradesinden oluşur.

    rousseau, toplum sözleşmesi'nin 3.kitabının 1.bölümünde der ki: "diyelim ki, devlet on bin yurttaştan oluşmuş olsun. egemen varlık, ancak kollektif bakımdan, bir bütün olarak düşünülebilir. ama her insan yurttaş olarak bir birey sayılır. onun için, egemen varlığın yurttaşla ilişkisi on binin bire ilişkisi gibidir, yani devletin üyelerinden her birinin payına - tamamen devlete tâbi olmakla birlikte - egemen gücün on binde biri düşer. isterse halk yüz bin kişi olsun uyrukların durumu yine de değişmez, her biri yine kanunların kaleme alınmasını on kat daha az etkiler. uyruk hep bir tek kaldığı için, egemen varlığın ilişkisi, yurttaş sayısı ölçüsünde artar ve sonunda, devlet ne kadar büyürse özgürlük o kadar azalır."

    halk egemenliği devredilemez, hükümetin halkı temsil etmesi, genel iradenin devredildiği anlamına gelmez. hükümet, yalnızca egemen gücün(halkın) aracıdır ve ancak kanunların uygulayıcı organı olabilir. yani hükümetin kullanabildiği tek erk yürütmedir. egemen güç ile hükümet birbirine karıştırılırsa günümüz türkiye'sindeki manzaranın benzerlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

    rousseau'nun toplumundaki bireylerin iradesi daima iyiyi ve doğruyu gösterir. zaten bu görüşün ütopya olarak kalmasının ve eleştirilmesinin sebebi de budur. rousseau bir "tanrılar toplumu" yaratmak istemektedir.

    fransa'daki 1793 tarihli montagnarde anayasası, rousseau'nun halk egemenliği görüşüne dayanılarak kaleme alınmıştır. bu anayasanın "yöneten demokrasi"yi getirdiği söylenir. yöneten demokrasinin püf noktası, temsilcilerin halk iradesini yansıtanlar değil, halk iradesini yaratanların olmasıdır. bu anayasa hiç bir zaman geçerlilik kazanmadı. fakat her zaman efsanevi bir değer taşıyacaktır. eğer geçerlilik kazanmış olsaydı iradenin devredildiği kişiler, sadece kanunları yürütme yetkisine sahip basit birer memurdan öteye geçemeyecekti.

    ülkemiz açısından bakıldığında pratik açıdan uygulanması neredeyse imkansız. fakat yine de hayalini kurmak hoşuma gidiyor. şu an mecliste olan kişiler tamamen halkın iradesine tâbi olup, sadece yürütme erkini kullanabiliyor olsalardı daha güzel günler yaşayabilirdik.

mesaj gönder