1. rahmetli dedem anlatmıştı. dedemin bu fıkrayı ergenlik yıllarında duyduğunu/öğrendiğini varsayarsak 1940-1945 yılları arasında anlatılan ve gülünen bir fıkra bu. yani 70-80 yıllık.

    gençten bir adam varmış, en fazla otuzunda. adam köylü, az biraz da zengince, hali vakti yerinde yani. nişanlısını görmeye gidecekmiş adam. nişanlısına güzel görünmek için de kendisine yeni elbiseler yaptırmak istemiş. elbiselik kumaş almak için kıratına binip kasabanın yolunu tutmuş. uzakmış kasaba da. hava aydınlanmadan çıkınca ancak öğleden önce varılabiliyormuş kasabaya, o da atın iyiyse ve dur durak bilmeden sürekli koşturursan atı. adam öğleden önce kasabada olurum, kumaşımı alır, terzide yaptırıp öğleden sonra da tekrar yola koyulurum diye düşünmüş. akşam tez vakitte evine ulaşıp yeni elbiselerini giyip nişanlısının kapısını çalmakmış adamın niyeti. adamın atı güçlü, nişanlısı da pek bir güzel olunca, adamın işleri planladığı gitmiş. kasabaya gitmiş, 5-6 metre ipekten kumaşını almış, elbiselerini yaptırmış, hatta kumaşın 1 metresi de artmış, artan kumaşı da elbiseleri de atına yüklemiş, diğer işlerini de tamamlamış ve hiç vakit kaybetmeden gerisin geri yola vurmuş kendini. akşam olmak üzereyken de evine varmış güç bela.

    adam eski elbiselerini çıkartıp, yeni elbiselerini giymiş ve nişanlısının evine gitmek üzere atına binmiş tekrar. nişanlısının köyü de yaklaşık 2-3 saatlik yoldaymış. adam vurmuş atına kırbacını ve yola koyulmuş. yolun yarısına varınca adamın işeyip-sıçası tutmuş. inmiş atından, elbiselerini de çıkarmış ki pis bulaşmasın elbiselere, tamamen soyunup elbiselerini de büyükçe bir kayanın üzerine sermiş. çalılığın arkasına geçip oturmuş hemen, iyi sıçmış ama adam, ben diyim 2 kilo siz deyin 4 kilo, kallavi sıçmış yani, neyse. adam kıçını başını ufak taşlarla ve çalının yapraklarıyla temizlemiş. hiç vakit kaybetmeden hemen atına atlamış ve devam etmiş yoluna. nişanlısının köyüne yaklaşırken elbiseleri kayanın üstünde unuttuğunun da hala farkında değilmiş. bir heyecanla, çırılçıplak atını sürmekteymiş bizimkisi. aklında nişanlısı, gözünde nişanlının hayali, göt-baş açık, bunun bilincine, farkına varamayacak kadar nişanlı sevdasıyla doluymuş bizim cengaver.

    adam nihayet varmış nişanlının evine. çalmış kapıyı, kapıyı anası açmış. şaşırmış kadın ama bozuntuya da vermemiş. buyur etmişler adamı içeriye, herkes şaşkın, gözlerine inanamıyor kimse. ama adam hala farkında değil olan bitenin. daha da mallaşmış nişanlıyı görünce. gitmiş salonun başköşesine bağdaş kurup oturmuş. diğerleri de oturmuş karşısına. nişanlının babası dayanamamış ve sormuş: "oğlum o ney öyle" demiş, adamın dal-taşak bölgesine gözlerini çevirerek. bizimkisi yine farkına varmamış durumun, aklı nişanlı da hala. sevinçli ve heyecanlı safımız. zannetmişki kayınbabası yeni elbisesini işaret ediyor, elbiseyi çok beğendi de elbiseyi soruyor. cevap vermiş hemen "o da bir şey mi baba, daha 1 metresini de evde bıraktım" demiş.

mesaj gönder