-
1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde doğdu. Asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Zaman zaman komşu köylere gitme olanağı bulduysa da daha başka yerlere gidemedi. Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek diploma aldı.
Küçük yaşlarda köyüne gelen aşıklardan etkilendi. Hem aşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikayesini öğrendi. Kendi aşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.
Aşık Reyhani, bir dönem Dertli mahlasıyla şiirler yazmaya, türkü söylemeye başladı. Ancak bu mahlası uzun süre kullanmadan, Bayburtlu Aşık Hicrani tarafından Reyhani mahlası verildi.
Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan 7 aşıktan biridir. Eski aşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu'nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi aşıklardan gelenek ve usul öğrendi.
İran'dan Avrupa'ya birçok ülkede türkü söyleyen Aşık Reyhani, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller aldı. 1980'li yılların başında Erzurum'da bulunan Doğu Ozanları Derneğinin başkanlığına getirildi.
Aşık Reyhani birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrıldı. Ayrıca ABD'nin Michigan Üniversitesinde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verildi.
Şiirleri birçok gazete, dergi ve araştırmada yaralan ve çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Aşık Reyhani'nin, şiirlerinin bir bölümünü topladığı "Alvarlı Reyhani" (1962), "Böyle Bağlar" (1966), "Kervan" (1988) ve bazı düşünce ve şiirlerinden oluşan "Şu Tepenin Arkasında" adlı kitapları Dilaver Düzgün tarafından hazırlanan "Aşık Yaşar Reyhani", (1997) adlı kitap bulunmaktadır.
Aşık Reyhani 10 Aralık 2006 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Bekir Karadeniz
Bilgiler Bu kaynaktan alıntıdır.
Dinlemekten değil belki ama okumaktan büyük bir zevk aldığım, "belki derdimize çare bir çiçek diyerek yüreğimize dokunan türküsü (bana göre mükemmel bir şiir ) şu şekilde :
"Bahar gelsin su dağlara çıkayım
Belki derdimize çare bir çiçek
Toplayıp devşirip derman eyleyim
Açılan yaramı sara bir çiçek
Çünkü o da bir çiçeğin delisi
Kelebektir böceklerin alisi
Yeşil yamaç tabiatın halisi
Nakış dökmüş ara ara bir çiçek
Kara dağda ala geyik sesi var
sordum o geyiğe bende nesi var
Kavalın bir acı inlemesi var
Çobanı düşürmüş zara bir çiçek
Ben de bir aşığım Reyhani adım
Sorun çiçeklere az mı ağladım
Benim tabiattan bir tek muradım
Götüreyim nazlı yara bir çiçek" -
sazıyla sözüyle fakir ve çileli anadolu insanın dertlerini dile getirmeye çalışan hak aşığı halk ozanıdır.. kimi zaman kocasını alamancı olarak gurbete yollamış bir gelinin, kimi zaman mapuslarda ailesinden bihaber yaşayan bir gencin bazende memleket meselelerine kafa yoran insanların tercümanı olmuştur. aşıklık zaten bunu gerektirmektedir. insanların hislerini düşüncelerini söze dökerek onlara teselli vermek ve daha geniş kitlelere ulaştırmaktır.
2005 yılında murat çobanoğlu'nun 2006'da reyhani'nin vefatıyla aşıklık geleneği son zamanlardaki en büyük 2 üstadını yitirmiştir. şahsi görüşüm bundan sonra da bu seviyede birileri gelemeyecek. şuanda nuri çırağı ve kul nuri başta gelen aşıklar olarak bilinmektedir fakat bu isimler bile yeterince tanınmaktadır. günümüz müziğinde anlam ve içerikten daha çok kulağa çekici gelmesi daha ön plandadır. tanımayan insanlar ilk başta aşıkları dinleyince gazel okuyor gibi hissedebilir. fakat geniş bir zamanda kendini verip manaya yönelince bu türkülerin tadı alınmaya başlanır. her türkü herkese hitap etmese bile elbette size hitap bir türkü vardır.
en meşhur türküsü doğduğu, büyüdüğü, reyhani'yi reyhaniyi yapan memleketi erzurum'dan göç ederken söylediği gidirem adlı türküsüdür.
öz canimdan çok sevdigim erzurum
çaresiz disimi siktim giderim
gafillerden darbe yedi gururum
çaresiz disimi siktim giderim
selam olsun ecdat ile abaya
abdurrahman gazi habip babaya
tuz ektiler çalistigim çabaya
kaderime boyun büktüm giderim
benim canim feda idi bin cana
bin can az derlerse iki bin cana
kirk senelik gözyasimi fincana
kattim karasu'ya aktim giderim
kirilmis sazimi astim tavana
çevirdim yönümü döndüm divana
gurbet kelepçedir yurdu sevene
bilerek koluma taktim giderim
nazar ettim solu ile sagina
sanki matem düsmüs yar otagina
seyreyledim palandöken dagina
üç kez geri döndüm baktim giderim
yel devirsin sebeplerin kökünü
sirtima verdiler sitem yükünü
kirk senedir bekledigim ekini
harmana dökmeden yaktim giderim
alnimiz apaçik yüzüm karasiz
buna ragmen koymadilar yarasiz
tambura köyünden emrah çaresiz
ben de erzurum'dan çektim giderim
reyhani'yim derdim gamım dinmedi
iftira darbesi cana sinmedi
zeynel horasan'a gitti dönmedi
bu da benim kara bahtim giderim.
benim ise en çok hoşuma giden türküsünde kendisiyle röportaj yapmaya gelen bir gazeteciye önce neden aşık olduğunu onun anlayabileceği bir dilde anlatır. daha sonrada önce selda bağcan'ın sonrada derdi yokların kendisinden alıntı yaparak kafasını gözünü kırdığı şu eser:
aman gazeteci gel bizim köye
bizde olan türlü halleri de yaz
yalniz saçliyi basliyi degil
uyuzu koturu kelleri de yaz
tütmez oldu köyümüzün bacasi
ne gündüzü belli ne de gecesi
dokuz yildir almanya'da kocasi
çoluklu çocuklu dullari da yaz
zannetme ki bütün millet bütündür
bilmez misin bir tarafi yetimdir
senin için sark hizmeti çetindir
uzaktan görünen illeri de yaz
vallahi doguda yasamak hata
bir köyde bir aga biniyor ata
bir bas kirar on bin verir avukata
ifadeden aciz dilleri de yaz
benim neme lazim koskoca irmak
çünkü taksimimda var susuz durmak
senin bahsettigin ojeli parmak
içi nasirlanmis elleri de yaz
bir de tennezzül et bizim köyde yat
gel sor sorustur derdimiz kat kat
tas koyulmamis kars'a bir göz at
ardahan'a gitmez yollari da yaz
reyhani'yim ne karali yazim var
ben insanim bir çok yerde arzum var
ne yazik ki bir kirilmis sazim var
üstünde paslanmis telleri de yaz