1. çok küçükken, her düşüşümden sonra "dikkat et düşersin!" diye dalga geçmesiydi. canım acısa da babamın o lafına gülerdim.

    başka da aklıma gelmiyor. keşke daha çok anımız olabilseydi.
  2. ya lise 1 ya da lise 2'yim. ergenliğim aklımdan daha fazla göze çarpıyor o zamanlar. şimdi düşündüğümde asla cesaret edemeyeceğim şeyleri düşünmeye tenezzül etmeden yaptığım yıllar.

    çıktım okuldan ve arkadaşlarımla takılmaya gittim. içiyoruz, sohbet, karara, kikiri vs. ama zekaya bak telefonu kapatmışım ailem ararsa hiç rahatsız olmayayım şimdi durduk yere diye. tam carpe diem yani. neyse efendim okuldan 15.00 civarı çıkmışım. olmuş saat gece 03.00. telefon hala kapalı tabi. iki dakika keyiflenelim dedik bi de anne baba dırdırı mı çekecez değil mi? tabi eve dönerken alttan alttan vurmaya başladı... biraz pişmanlık, biraz yusuf. zili çaldım(hayvan herif hem gecenin üçünde geliyosun hem anahtar taşımıyosun) ve babam açtı kapıyı. dimdik duruyo karşımda ve kıpırdamadan gözlerimin içine bakıyo. yüzünde öyle bir ifade var ki adamı bitirir. 12 saattir oğluna ulaşamamış ve oğlunun sarhoş olduğu her halinden belli. neyse, ömründe bana fiske vurmayın adama "vur baba bana, hakettim bunu" dedim. karşılığında duyduğum, en temiz baba dayağından daha ağırdı herhalde: "oğlum keşke bu yaptığından sonra sana vurabilecek kadar bağ kalmış olsaydı aramızda." ve döndü arkasını gitti. ben oracıkta tükendim. tüm gece salya sümük birbirine karışmış vaziyette geçti. o gün yastığa başımı koyduğumda geçer sanmıştım ama geçmedi. ömrüm boyu da unutamam sanırım bu cümleyi.
  3. bundan yaklaşık 2-3 yıl öncesi suriyelilerin ülkeye yeni akın ettiği zamanlar. ocak ayının sonları. bursa'ya hiç bir zaman aşırı yoğun kar yağmaz. arada bir yağar sonra 1 hafta erime süreci geçirir. yine böyle yerlerin hep beyaz-kahverengi çamur olduğu erime süreçlerinden bir cuma günü. babamla onun işyerine yakın olan bursa ulucami çevresinde yürüyoruz. babam cumadan yeni çıkmış. bende ise iman yok. açık açık konuşmamış olsak da babam da durumun farkında ama birbirimizi kabullenmişiz ve böyle mutluyuz. sömestr tatili dolayısıyla yaklaşık 3-4 aydır yokluğumdan mütevellit beni özlemiş olan peder ve ev ahalisi bir dediğimi iki etmez. beni memnun etmek için herşeyi yaparlar. o gün de babam "hadi gel iskender yiyelim" dedi. yıllar boyu memur çocuğu olarak yaşamışız yokluk nedir biliriz. çift maaş, 2 çocuk olmasına rağmen yıllar boyu tek maaş 3 çocuk havasında bir hayat sürmüştür bizim evde. o yüzden yarı isteksiz yarı istekli yaklaşık 5 dakikalık bir itiraz dalgasının(baba ne gerek var boşu boşuna masraf, aç değilim o kadar vs vs...) ardından iskender yemeye karar verilir. iskenderciye doğru yürürken o gün her zamankinden daha fazla dilenci olduğu farkedilir hem de her türlüsünden. ilk karşılaşılanın ayağı sakatken 15 metre ileridekinin gözleri kördür. ikisine de para verilir. sonra 20 metre sonra dilenci müşterinin ayağına gelir iş için bursaya geldiğini bulamadığını vs vs bi şeyler sıralar. ona da verilir. ardından savaştan kaçtığını belirten suriyeliler gelir. onlar da es geçilmez. ve daha niceleri. yaklaşık dağıtılan 35-40 lira sonrasında dayanamayıp cahil, salak, kibirli, her boku bildiğini sanan o 20 lik veletten beklenen soru-cümle gelir: baba verip durma şunlara. zaten yarısından fazlasının durumu bizden iyi bunu sen de biliyosun. senin gibiler verdikçe daha fazla yüz buluyolar. niye hepsine veriyorsun ki? işte baba o an oğluna o ana kadar hiç yaşamadığı bir hayat tecrübesi yaşatır ve bunun farkına varmaz bile: haklısın oğlum biliyorum ben de çoğunun beni kandırdığını ama ya birisinin gerçekten ihtiyacı varsa ve o anda ben yardım etmemiş olursam? o zaman allah katında hesap veremem... baba ne söylediğinin farkında değilmişçesine hayır direk söylediği sözün etkisinin farkında varmadan yürümeye devam eder. oğlan 1-2 saniye duraklar ardından az önce azıcık önünden yürüdüğü babasının hemen arkasından yürümeye devam eder çünkü biliyordur hayatı boyunca asla onun önünden yürümeye hakkı olamayacktır. birlikte iskenderciye girerler. o ana kadar birlikte gittikleri iskendercide 2.5 porsiyondan aşağı yemeyen çocuk o gün 1 porsiyonu bitiremez, utanır. babasını karnının tok olduğu savıyla savuşturur. işte o gün farkettim nelere sahip olamadığımdan çok nelere sahip olduğumu. evet çocuk ne allaha inanaır ne peygambere. hatta babasının allah katında hesap vereceğini düşünmesine o güne kadar gülmüştür. o gün bu gündür hala bilmez hesap var mı kitap var mı ölümde sonra adalet var mı? ama o günden sonra bi daha gülmez. inanmasa bile gülmez sadece susar geçer. ve o günden sonra farkeder. dünyanın en şanslı ve en zengin adamı olduğunu. o zaman farkeder niye ailesini sevdiğini. kan bağından dolayı değildir bu sevgi. asla ulaşamayacağı bir insana duyduğu sevgidir. evet yarın bugün 3 üniversite bitirsem üstüne 3 doktora yapsam, 3 ciltlik 3 akademik seri yazsam her şey hakkında bir fikri bulunabilen bir entelektüel olsun atomu parçalasam bile asla ulaşamayacağımı bildiğim bir adam var önümde benim. ve önümdeki o adam aynı zamanda arkamdaki, dünyanın en güvenli limanının ta kendisi. çünkü o adam kendi ailesi başta olmak üzere başkaları için hayatından vazgeçmiş. çünkü o adam ki oğlunun hafızasına yerleştirdiği tek bir anı yok: başkalarına kötülük ettiği. o adam ki 20 yıldır oğlunun gözü önünde değiştirmediği yamalı ceketiyle mutlu. çünkü iyilikten zevk alan bir adam o ve kendisi kadar olmasa da oğluna da bunu bir miktar aşılayabilmiş bir baba...
  4. avluda topaç çeviriyordum, bi uyandım 50 yaşındayım.
  5. 'erkek çocuk taş taşısa bile para kazanır. kız çocuğu mutlaka okumalı ki kardeşine bile muhtaç olmamalı.'
  6. bir gün çekip gidersem bu hayattan sana iki şey bırakıyorum oğul, bunlara kendi hayatından, kendinden daha iyi bak. birisi kız kardeşin, diğeri annen. önceliğini kardeşine ver, annen kadın da olsa belli bir yaşı geçmiş, olgunlaşmış bir insan. ama kız kardeşin? daha o küçücük, onu avlamak isteyen yüzlerce aç var etrafta. ona doğruyu, yanlışı göster. yanlış yapsa da geri döndüğünde ona sımsıkı sarılacak ve onu koruyacak bir abisi olduğunu ona hissettir. sana ancak hakkımı böyle helal ederim oğul.

    dramatize etmek istemiyorum yazıyı ama, son günlerinde böyle söylemişti rahmetli. umarım dediklerini yapabiliyorumdur. ruhu şad olsun.
    sekiz
  7. kendine olan sevgini saygıni asla hiçbir neden için eksiltme eksiltmelerinede izin verme. bedeli herne olursa olsun sen ozelsin .. ve ilerde çocuğuma söylemem üzere bir imza bıraktı bende
    belit
  8. "çıraklığını yapmadığın işin ustalığına soyunamazsın."
  9. olur olmadık şeyler isteyince, "ben diyorum kısırım, sen diyorsun kaç çocuğun var!" :)
  10. --baba nereye gidiyosun?
    --çatalköprü'ye, manda traşına. gelicen mi? allah allah sana ne olum.

    çatalköprü diye bi yer var. biliyorum olduğunu. ama baba manda traşı nedir yahu?