1. yaşasaydı 38 olacaktı.

    kazanın olduğu geceyi çok net hatırlıyorum. tatildeydik, dolayısıyla televizyon falan izlemiyorduk. zaten eve bi uyumaya giriyorduk. gece dışarıdan eve dönerken yol üzerindeki dondurmacının televizyonundan bi şey duydum: "barış akarsu kaza yaptı."

    durumu nasıl falan diye bakarken hastaneye kaldırıldığını gördüm. yok lan dedim ölmez, ölemez. hastaneye kaldırıyorlarsa kesin kurtulur barış akarsu. koskoca barış akarsu lan bu ölüm yakıştırılır mı hiç o adama?

    tam ergenliğe giriş zamanlarındayım o günlerde. kendime rol model olarak belirlemişim, örnek alıyorum barış abiyi. bi gün geçti haber yok, iki gün geçti haber yok. bizimkiler barış akarsu hayranı olduğumu falan bilmedikleri için anlam veremediler o zamanki durgunluğuma. sürekli beni dışarı çıkarmaya çalışıyorlar, bi yerlere gidelim diyorlar ama istemiyorum. öldüğü gece en sonunda hadi lunaparka gidelim diye kuzenlerimi falan da alıp çıktık, eve dönerken yine yol üzerinde bi yerden barış akarsu hayatını kaybetti haberini gördüm. o gece eve gittiğimizde bizimkilerden uzak durmaya çalıştım. onlar balkona yanıma geliyor ben içeri geçiyorum, onlar içeri giriyor ben balkona çıkıyorum. çünkü dokunsalar ağlayacak haldeyim, zaten kendimi sıkıyorum şunlar bi uyusa da ağlasam diye. o gece hatırlayabildiğim kadarıyla ilk kez içten ve sessiz sessiz ağladım. kendime örnek aldığım; konuşmasını, duruşunu, giydiklerini becerebildiğim kadarıyla taklit ettiğim adam artık yoktu çünkü.

    cennet diye bir yer varsa eminim ki oradasındır. umarım yanına gelebilecek kadar iyi bi insan olabilirim.