• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.13)
dancer in the dark - lars von trier
selma jezkova 10 yaşındaki oğlu gene ile birer çek göçmeni olarak bir karavanda yaşamaktadırlar. bir fabrikada çalışmakta olan selma kalıtsal bir hastalık nedeniyle görme yetisini yavaş yavaş kaybetmektedir. en büyük amacı gerekli parayı biriktirip oğlunu ameliyat ettirerek aynı akibete uğramasına engel olmaktır. bu arada akşamları arkadaşı kathy ile the sound of music müzikalinin amatör bir sahnelemesi için prova yapmaktadırlar. ne var ki olaylar onun istediği biçimde gelişmez, komşusu ve ev sahibi olan polis memuru bill, selma'dan parasını çalınca onu öldürmek zorunda kalır ve hapisin yolunu tutar. bu, sonu idama kadar uzanabilecek trajik bir yoldur..


  1. ikinci kez izlemeyi kaldıramayacağınız türden bir film. trier in insanı kalbinin tam ortasından vurmayı ne kadar iyi bildiğini anlıyorsunuz film ile. oysa ki senaryo çok basit: kadın kör olur, hayatı gittikçe kötüleşir. ama bu kadar basit bir senaryoyu, filmi boğazınızda bir el varmış gibi izleyecek hale getiren trier dehası ve björk.

    tabi filmde björk'ün payı büyük. sesi o kadar acıtır ki canınızı, içinizden ona sarılmak gelir. çaresizliğini ve sürekli gülme çabasını görünce içiniz burkulur. trier bizi şaşırtarak başrol oyuncusunu filmin ikinci yarısına kadar sağ sağlim (olabildiğince) getiriyor, kolunu kestirmeden, tren altında ezmeden. bize mutlu son umudunu verdikten sonra başlıyor kendini göstermeye psikopat yönetmen. filmi bir noktada kırıyor ve acı çekmeye başlıyorsunuz.

    ben filmin yarısından itibaren gözyaşlarımı tutamamıştım, son sahnede nefes dahi zor alıyordum. film bittikten sonra öylece bakakalıyorsunuz, düşünemiyorsunuz, sadece hüzün var, sadece hüzün dolu gerçekler.
    ‘’görecek ne var ki?’’